Pablo Neruda’nın bir şiirinde ‘'Neler daha ağırdır sırtımızda, acılarımız ya da anılarımız mı?’’ mısrası geçmektedir. Bu soruyu kendimize sorduğumuzda çok farklı cevaplar bulabiliriz. Bazen bizler için anlamı büyük anılar, bazen hatırlamak istemediğimiz düşünceler bazen de aklımıza geldikçe bizleri gülümseten deneyimler olabilir. Acılarımızla yüzleşmek her zaman beklediğimiz kadar kolay olmayabiliyor. 
Kabullenemediğimiz duygular ya da unutmak istediğimiz anılarımızdan uzaklaşmak isteriz. Acı duymak ya da mutsuz olmaktan kaçınmaya çalışırız. Hayattaki amacımız genel olarak hep mutlu olmak yönündedir. Bu yaşam süreci içerisinde nihai bir amaçtır. Ancak yalnızca mutlu olmaya çalışmak gerçeklikten uzak bir anlam arayışıdır.
Hayat içerisinde olumlu ve güzel duygularla karşılaşabileceğimiz gibi olumsuz ve kendimizi kötü hissettiğimiz durumlar da vardır. Hayatımızdan olumsuz bölümleri çıkarmak temelde bizi biz yapan özellikleri de yok saymak demektir.
Acılarımız ya da olumsuz anılarımız çocukluktan itibaren edindiğimiz deneyimlerle bizleri olgunlaştırır ve psikolojik olarak sağlam bir şekilde yaşamımıza devam etmemizi sağlar. Çocukluğumuzdaki kendimize şefkat göstererek onu kabullendiğimizde ve zor süreçlerden bizler için olumlu ve yol gösterici olabilecek çıkarımlarda bulunduğumuzda, yaşam bizler için daha kolay hale gelecektir.
Yaşamımızın belli dönemlerinde başımıza gelen kötü anıları hep neden benim başıma geliyor şeklinde sorgulayabiliriz. Oysa bu olumsuz durumlara karşı yargısızca bir kabul şeklinde tutum sergilemek ruh sağlığımız ve bireysel gelişimimiz adına bizlere katkı sağlayabilir.
Zihnimiz bizim evimizdir. Yaşanılan tüm deneyimlerin izinin olduğu kocaman bir evdir. Evimize gelen misafirlere karşı nasıl davranıyor ve ağırlıyorsak aynı şekilde günlük yaşamda karşılaştığımız duygularımızı da bu şekilde ağırlamak gerekir. 
Deneyimlenen duygu bizim için olumlu veya olumsuz olsun, bu duyguyu bizim için en özel olan evimize yani zihnimize kabul edip, en iyi şekilde ağırladıktan sonra zamanı gelince yolcu edebiliriz. Zamanı geldiği halde bırakamadığımız duygularımız, düşüncelerimiz veya anılarımız zihnimizde sürekli yer kaplayacaktır. Bunun sonucunda da evimizde yeni duygulara, yeni deneyimlere ve yeni düşüncelere yer kalmayacaktır.
Yaşanılan durum bizim için ne kadar zorlayıcı olursa olsun öncelikle onu kabullenebilmek ardından zamanı geldiğinde onunla vedalaşabilmek verimli bir yaşamın temel anahtarlarından birisidir. İçinde bulunduğumuz zamanı, günü, hayatı yeniden deneyimleme şansımız yoksa neden var olan yaşamımızı bizim için en anlamlı olabilecek bir maceraya dönüştürmeyelim ki?
Pablo Neruda’nın şiirinde gecen mısralar gibi. Sırtınızdaki ağırlıkları fark edip, kabullenip, kendimizi yeniden tanıdığımızda yeni hikayelere yeni anılara doğru yol almış olacağız. Böylece yolculuğumuz bizim için daha keyifli, daha verimli ve daha huzurlu olacaktır.