Son zamanlarda hiçbir şey yapmadan oturup kendinizle hiç vakit geçirdiniz mi? Ama gerçekten hiçbir şey yapmadan. Sosyal medyada vakit geçirmeden, telefonla kendinizi oylamadan, televizyonda kanallar arasında gezinmeden, kitap okumadan, yemekle uğraşmadan, yürüyüş veya alışveriş yapılmadan geçirilecek bir zamandan bahsediyorum. Düşününce belki tahmin etmesi biraz zor gelmiş olabilir. 

Gündelik hayatta o kadar çok koşturma halindeyiz ki, tüm zamanımızı planlayarak ve hedeflediğimiz şeyleri gerçekleştirerek geçiriyoruz. Kendimize zaman ayırmak dediğimiz şeyler genellikle bizi mutlu edebilecek detaylara fırsat yaratmaktan geçiyor. Dinlenmek için kendimizi daha çok yoruyoruz aslında. Evi otel gibi kullanıp, hayatta iz bırakabilmek adına çabalıyoruz.

Tüm bunları bir varoluş sancısı gibi düşünebilirsiniz aslında. Kendimizi nasıl var etmeye çalışacağız sorusunun cevabını bulabilmek için çabalıyoruz. Bir şeyler yapmazsak hiç var olmayacakmış gibi hissetmekten korkuyoruz. Korku filmi gibi gelebilir tüm bunlar size. Ancak pandemi sürecinde bunları yaşadık ve eninde sonunda duvarla konuşmalara başlamıştık. 

Pandemi süreci ev hayatı uzak bir zaman diliminde kalmış gibi görünse de hala çok yeni. Süreç ne kadar kötü olmuş olsa da kendimizle baş başa kalabileceğimiz bir zaman yaratması açısından kıymetliydi. Durabildik. İşe gitmedik, okula gitmedik, dışarı çıkmadık. Evde yapılabilecek etkinlikleri tamamlayınca da dönüp kendimizle uğraşmaya başladık. Duygularımıza, çevremize, kendimize odaklandık. Kısıtlamalar kalktığında ise yeni normalimize alışmamız çok kısa sürdü. Tüm yaşadıklarımızı bir film gibi ele alıp hemen unuttuk. 

Gündelik koşturmamıza geri dönerken giderek kendimizden uzaklaştık. Böylesi daha kolaydı elbette. İnsanın kendisi ile yüzleşmesi kolay bir şey değildir. Duru kendine odaklanması ve bunu bile isteye yapması elbette zordur. Büyük bir uğraş ve çaba gerektirir. 

Şimdilerde gündem hızlıca değişirken ve neye üzüleceğimizi şaşırmış durumdayken, yataktan çıkmamak güzel bir seçenek görünüyor. Üç maymunu oynayıp günlerin geçmesini beklemenin yaşamak olduğunu düşünüyoruz. Bir tane hayatımız var ve biz bu hayatı koşturarak geçiriyoruz. Üstelik kendimiz için değil bu koşturma. Bu daha da acı bir durum. Kendimizi tanıyamadan, kim olduğumuzu bilemeden bir ömrü bitiriyoruz.

Şimdi tüm bunlar nereden çıktı derseniz hemen açıklayayım. Enfes almaya ihtiyacımız var. Durmaya ihtiyacımız var. Durup, dinlenip kendimize gelmeye ihtiyacımız var. Aksi takdirde mantıklı düşünmeyi unutacağız. Bize sunulan hayatı kabul edip sorgulamayı unutacağız. En önemlisi de kendimizi unutacağız. Kendimizi unutunca da hiçbir dert problem olmayacak bizim için, biz sadece kendi karnımızın tokluğuna odaklanacağız. Bencilleşeceğiz. İnsanlıktan uzaklaşacağız. Böyle bakınca korkunç görünüyor olabilir ama tam olarak bunu yaşıyoruz. Siz ne dersiniz, dönüşümüz olur mu bu yoldan?