Fergana Vadisi’nin doğusunda, sabah güneşinin ilk ışıklarıyla uyanan bir şehir vardır: Andican. Dağların eteklerinden süzülen serin rüzgârlar, vadinin bereketli topraklarını okşar; Dut ağaçlarının, pamuk tarlalarının ve kadim bahçelerin kokusu birbirine karışır. Bu şehir, sadece coğrafyanın değil, gönlün de merkezindedir. Çünkü Andican, Türk Dilinin ve düşüncesinin ölümsüz sesi Ali Şir Nevai’nin doğduğu yerdir. Her taşında, her sokağında onun kelimelerinden süzülen bir hikmet yankılanır.
Andican, tarih boyunca Fergana Vadisi’nin en eski yerleşimlerinden biri olarak bilinir. Bu topraklar, kadim çağlardan beri bereketiyle, insanıyla, sanat ve düşünceye açık ruhuyla tanınmıştır. Şehir, Timur döneminde ve sonrasında kültürün, ticaretin ve zanaatın önemli bir merkezi olmuştur. Andican Halkı, toprağıyla bağını hiç koparmadan hem geleneklerine sahip çıkmış hem de yeniliğe açık olmayı bilmiştir. Bugün bile bu şehirde gezerken, geçmişle bugünün birbirine değdiği o zarif dengeyi hissedersiniz.
Fergana Vadisi’nin bir özelliği vardır: Burada hayat, insanın iç dünyasına benzer. Derindir, katmanlıdır, dışarıdan sakin görünse de içinde büyük bir hareketlilik taşır. Andican da işte böyle bir şehirdir. Görünürde sıradan bir şehir gibi dursa da kalbine indiğinizde sizi derin bir tarihî bilinç ve duygusal bir sıcaklık karşılar. Nevai’nin “Türk diliyle yazmak” kararlılığı, bu toprağın insanına sinmiş bir özgüvenin, bir kimlik bilincinin tezahürüdür.
Ali Şir Nevai, 1441 yılında Andican’da doğdu. Onun çocukluk yıllarına ev sahipliği yapan bu şehir, sadece bir doğum yeri değil, bir anlamda onun düşünce dünyasının kaynağıdır. Nevai, Andican’ın insanını, doğasını ve kültürünü kelimelerinde yeniden yoğurmuş; Türkçeye hem estetik hem felsefi bir derinlik kazandırmıştır. Onun şu sözleri, sanki Andican’ın ruhunu anlatır gibidir: “Söz, gönül dilinin tercümanıdır.” Bu topraklarda yetişen insanlar, sözü gönülle söylemenin, gönülle dinlemenin ne demek olduğunu iyi bilirler.
Andican bugün modern bir şehir görünümünde olsa da, geçmişin izlerini taşımayı sürdürüyor. Şehrin merkezinde Nevai’nin hatırasını yaşatan parklar, heykeller ve kültür merkezleri hem yerel halkın hem de ziyaretçilerin gönlünde bir saygı durağı gibidir. Çocuklar okuldan dönerken onun adını taşıyan caddelerden geçer, büyükler sohbetlerinde ondan bahseder. Böylece bir şehir, kendi büyük evladını unutmaz; onu her gün yeniden hatırlayarak yaşatır.
Fergana Vadisi’nin iklimi gibi, Andican insanı da sıcak ve üretkendir. Misafirperverlik, dostluk, çalışkanlık bu bölgenin temel karakteridir. Pazarlarda alışveriş eden insanların yüzündeki tebessüm, evlerinde sunulan bir fincan çayın samimiyeti, gönül zenginliğinin işaretidir. Bu yönüyle Andican, sadece geçmişin değil, bugünün de bir hikmet şehridir.
Her şehir, insanın içinde bir iz bırakır. Andican’ın bıraktığı iz, huzurla karışık bir derinliktir. Bu şehirde dolaşırken, sanki Nevai’nin dizeleri kulağınıza fısıldar: “Gönül, ilahi bir bahçedir; onu ihmal eden, kendi baharını kaybeder.” İşte Andican, o ilahi bahçenin bir parçasıdır. Bu topraklarda kelime, gönül kadar değerlidir.
Andican’dan ayrılırken, insanın içinde tatlı bir burukluk kalır. Çünkü her ne kadar modern zamanların gürültüsü içinde yaşasa da bu şehir hâlâ bir bilgenin nefesini taşır. Fergana Vadisi’nin rüzgârı, Nevai’nin kelimeleriyle birleşir; tarihten bugüne uzanan bir gönül köprüsü kurar. O köprüden geçerken, Türk Dünyasının ortak hafızasında yer alan şu hakikati hissedersiniz: “Dil birliği, gönül birliğinin aynasıdır”.
Andican, bu aynayı en parlak biçimde yansıtan şehirlerden biridir. Türkçenin, düşüncenin, maneviyatın merkezi; tarih boyunca olduğu gibi bugün de gönül yolculuğunun mütevazı ama güçlü durağıdır.
Haftaya bir başka kadim Türk yurdunda buluşmak umuduyla. Esen kalın…