Eylül gelip çattı. Eylül demek sonbahar demektir. Aziz okuyucularım, şimdi size sonbaharı anlatacağım. Sonbaharda Alanya’mızı yazacağım.

Sonbahar, dünyanın pek çok yerinde hüzünlü bir mevsim olarak anlatılır. Yaprakların sararıp toprağa düşmesi, günlerin kısalması ve havaların serinlemesi, çoğu insanda bir veda duygusu uyandırır. Oysa Alanya’da sonbahar farklıdır. Burada sonbahar, hüzün değil; dinginlik, huzur ve gizemli bir olgunluk mevsimidir.

Yazın kalabalığı geride kalmıştır artık. Sahillerde ve caddelerde gürültü azalmış, turist kafileleri yavaşça çekilmiştir. Denizin mavisi, dinginliğiyle yeniden kendini göstermeye başlar. Dalgaların kıyıya usul usul dokunuşu, insanın kalbine bir ritim gibi işler. Güneş hâlâ sıcaklığını korur, ama yaz aylarındaki gibi yakıcı değildir. Tam aksine, insanı sarıp sarmalayan bir yumuşaklığa bürünmüştür.

Kale yamacına çıktığınızda, karşınızda uzanan Akdeniz’in sonsuz mavisiyle buluşursunuz. Gün batımında, gökyüzü kızıldan turuncuya, turuncudan mora dönerken, kale surları adeta tarih kokan bir tabloya dönüşür. O anlarda, zaman yavaşlar; insan, geçmişin izleriyle bugünün dinginliğini aynı anda hisseder.

Alanya’da sonbahar yalnızca doğanın değil, hayatın da bir aynası gibidir. Narenciye bahçelerinden yükselen kokular, begonvillerin solgun ama hâlâ dirençli renkleri, çarşıda ağır adımlarla yürüyen insanların telaşsız halleri… Bütün bunlar insana, “Hayatın da bir sonbaharı vardır; telaşsız, olgun ve dingin.” dedirten cinstendir.

Sokaklarda dolaşırken, eski taş evlerin gölgeleriyle sarılırsınız. Çocukların okuldan dönen cıvıltısı, az da olsa yaşlıların kahvelerde yaptıkları sohbetlere karışır. Yazın telaşı geride kalmış, kışın sessizliği ise henüz gelmemiştir. İşte tam da bu yüzden sonbahar, Alanya’nın en içten tebessümüdür.

Alanya’da sonbahar, insana yavaşlamayı öğretir. Bir fincan çayın dumanında, kıyıya vuran dalgaların sesinde, portakal bahçelerinden esen hafif rüzgârda gizli bir çağrı vardır: “Dur, düşün, hisset. Hayatın güzellikleri, geçip giden zamanın içinde saklıdır.”

Sonbahar, belki de en çok Alanya’ya yakışır. Çünkü burada bu mevsim, yalnızca doğanın değişimini değil, insanın içsel yolculuğunu da temsil eder. Kalabalıktan uzaklaşıp kendini dinlemek isteyen ruhlara, Alanya’nın sonbaharı sessiz ama güçlü bir dostluk sunar.

Hülasa, sonbahar, Alanya’da yalnızca bir mevsim değil; ruhun kendini dinlediği bir zamandır”.

Güneşin gülümsediği yerden doğduğu yerlere, Türkistan illerime selam olsun. Sultan Alaaddin’den günümüze cümle geçmişlerimize rahmet olsun. Andımız olsun, ahdımız olsun, Alanya’mız kıyamete kadar Türk Yurdu olsun.

Selametle ve sağlıcakla kalınız.