Semerkand… İsminden bile tarih ve kültürün büyüsünü hissedebildiğimiz kadim bir şehir. İpek Yolu’nun kalbinde, yüzyıllar boyunca farklı uygarlıkların izlerini taşıyan bu şehir, sadece taşları ve medreseleriyle değil, ruhuyla da insanı etkileyen bir merkezdir. Her bir sokağı, her bir medresesi adeta geçmişin bilgeliğini fısıldar.

Şehrin tarihî kökleri MÖ 7. yüzyıla, Afrasiyab dönemine kadar uzanır. Sogdlar tarafından kurulan Semerkand, Persler, Makedonlar ve Sasani İmparatorluğu dönemlerinde farklı uygarlıkların etkisi altında kalmış, MÖ 329’da Büyük İskender şehri fethederek Helenistik kültürü buraya taşımıştır. Bu topraklarda her taş, her köşe farklı bir uygarlığın izini taşır ve zamanın ötesinden bizlere seslenir.

İslam’ın gelişiyle Semerkand, sadece ticaret merkezi olmanın ötesine geçmiş, bilim, ilim ve maneviyat şehri hâline gelmiştir. 10. yüzyılda İmam Maturidi, şehirde İslam inanç sistemleri üzerine derin çalışmalar yapmış; düşünceye “akıl ve gönül dengesi” kazandırmıştır. Aynı dönemde, İmam Buhari de hadis ilmini öğretmiş ve Semerkand’ın medreselerinde öğrencilerin gönüllerinde ilim ışığını yakmıştır. Bu âlimlerin izleri, şehrin her köşesinde hissedilir; Semerkand, sadece bir şehir değil, gönüllerde yaşayan bir ilim yuvasıdır.

14. Asırda, Semerkand, Emir Timur’un başkenti olmuş ve şehir, bir yönetim merkezi olmanın ötesinde kültür ve sanatın da başkenti hâline gelmiştir. Saraylar, camiler ve medreseler, sadece mimari eserler değil, aynı zamanda birer gönül aynasıdır. Uluğ Bey’in kurduğu medrese ve rasathane, gökyüzüne açılan bir pencere gibi; astronomi ve matematik çalışmalarıyla bilimin ışığını Semerkand’ın kalbine taşımıştır. Talebeler burada sadece ilim öğrenmekle kalmaz, evrenin sırlarına, yıldızların diline de dokunmuşlardır.

Semerkand, edebiyat ve sanat yönünden de Türk-İslam Dünyasının eşsiz merkezlerinden biridir. İşte bu noktada Ali Şir Nevâî devreye girer. Nevâî, eserlerinde insanı, ahlaki değerleri ve estetiği yücelten bir felsefeyi savunmuştur. Ona göre, insanî değerler, sanat ve edebiyat aracılığıyla dünyaya taşınır ve toplumun ruhu beslenir. Semerkand’ın medreselerinde, saraylarında ve sokaklarında yürürken, Nevâî’nin bu düşüncesi şehrin atmosferine sinmiş gibidir. Eserleri, hem Türk Dilinin zenginliğini yüceltir hem de gönül ve aklı bir arada besleyen bir yol gösterici olur.

Semerkand’ın mimarisi, hayal gücünü harekete geçirir. Registan Meydanı’ndaki üç medrese, adeta tarih ve güzellik arasında bir köprüdür. Bibi Hanım Camii, Şah-i Zinde türbeleri ve Emir Türbesi, yalnızca taş ve tuğladan ibaret değildir; her bir kubbe, her bir işlemeli duvar geçmişin sessiz hikâyesini anlatır. Şehirde yürürken geçmişin fısıltıları kulaklarınızda, gökyüzünün maviliği gözlerinizin önünde canlanır.

Semerkand’ı görmek demek, sadece tarih okumak değil; gönlünüzde bir yolculuğa çıkmak demektir. Sokaklarında dolaşırken, yüzyıllar öncesinden gelen ilim, sanat ve edebiyat rüzgârını hissedersiniz. Medreselerde talebelerin hayallerini, türbelerde âlimlerin dualarını, camilerde inancın sıcaklığını ve Ali Şir Nevâî’nin dizelerinde yankılanan estetiği duyarsınız. Semerkand, geçmişle bugünü birleştiren bir köprü, gönüllere dokunan bir şehirdir.

Sonuç olarak, Semerkand, Türk Dünyasının kadim şehirleri arasında tarihî, kültürel, bilimsel ve edebî bir merkez olarak öne çıkar. Afrasiyab’dan Timur’a, İmam Maturidi’den Uluğ Bey’e, Ali Şir Nevâî’nin felsefesine uzanan bu topraklar, geçmişin bilgeliğini bugünlere taşırken, her ziyaretçisini zamanın ötesine bir gönül yolculuğuna davet eder.

Semerkand, gönüllerde yaşayan bir medeniyet şehridir. 3 milyon nüfusu ile hem canlı hem sessiz hem huzur veren bir şehirdir. Özellikle huzuru arayan dostlara duyurulur. Yürkiye’den uçaklar gitmekte ve Taşkent şehri ile Semerkand şehrine seferler düzenlemektedirler.

Haftaya bir başka kadim Türk şehrini yazacağız. Görüşmek dileği ile…