Şirinler bir sabah toplanıp kaçmaya karar verdi.
“Bu şehirde nefes alamıyoruz!” dediler.
Çadırlar kuruldu, battaniyeler toplandı, konserveler yüklendi.
Hedef belliydi: İncekum Orman Kampı.
Ağaçların arasına çadırlarını kurdular. Denizden gelen tuzlu rüzgâr saçlarını okşarken gece yavaşça çöktü. Ortada bir ateş yandı. Alevler gökyüzüne uzanırken Meraklı Şirin dayanamayıp sordu:
“Şirin Baba… Biz mitolojik çağlarda yaşasaydık nasıl olurdu?”
Şirin Baba sakalını sıvazladı, ateşe baktı.
“Mitolojik çağlar sadece masal değildi, bir ruhtu,” dedi.
“O çağlarda doğa ile kavga edilmezdi, doğa ile konuşulurdu.”
Huysuz Şirin homurdandı:
“Yine tarih mi? Yine destan mı?”
Şirin Baba gülümsedi:
“Bu sadece tarih değil evlatlar… Bu, Türk’ün hatırası.”
“Bakın,” dedi. “Bozkurt, milletin karanlıkta kaybolduğu anlarda ortaya çıkan bir ışık gibiydi. Sadece yol göstermezdi, cesaret verir, umut verir, yeniden dirilmeyi öğretirdi. Gümüş yelesi göğe uzanır, ay ışığında parlayan gözleriyle ‘Arkamdan gelin, korkmayın,’ derdi. O bir hayvan değil; bizim kadim gücümüz, rehberimizdi.”
Atlardan bahsetti:
“At sadece binilen bir varlık değildi. Rüzgârı geçer, gökyüzüne yarışır, özgürlüğün ve sadakatin simgesi olurdu. Atın nal sesiyle uyur, atın adımlarıyla uyanırdık. Her bir adımı, hem savaşta hem barışta yol gösterirdi.”
Başını kaldırıp gökyüzünü gösterdi:
“Çift Başlı Kartal… Biri doğuya, biri batıya bakardı. Selçuklu’nun gökteki mührüydü. Gökler onun gözüydü. Bu kartal, Alaiye’yi korurdu. Taşlardan değil, bakışlarından korkulurdu. Eskiden bu şehir, denizle, gökle, dağla iç içeydi. Meteorolojik mucizeler yaşanırdı; rüzgâr, yağmur, güneşle şehir nefes alırdı. Şimdi mi? Eski Alanya’yı sadece internetten görebiliyoruz.”
Sonra yavaşça fısıldadı:
“Geyik… İlahi bir rehberdi. Bereketin, masumiyetin ve doğayla uyumun simgesiydi. Görülünce herkes susar, kalp dile gelir, doğanın fısıltısını dinlerdi.”
Ateş çıtırdarken Şirinler hayallere daldı.
Şirine fısıldadı:
“Biz mitolojik çağda yaşasak… Sabah Bozkurt’la yürürdük, öğlen kartalla göğe bakardık, akşam atla rüzgârı geçerdik. Geyik görünce saygıyla susardık.”
Meraklı Şirin ekledi:
“En azından o zaman her şeyin bir anlamı vardı…”
Huysuz Şirin bile sessiz kaldı.
Şirin Baba başını salladı:
“Ve o zamanlar insan doğaya hükmetmezdi, doğayla anlaşırdı.”
Tam o sırada bir ses koptu:
“BBBRRRRRRRRRRR!”
Kamyonlar, matkaplar, beton kokusu…
Şirinler zıplayarak ayağa fırladı:
“Ne oluyor?!”
Şirin Baba iç çekti:
“Mitolojik çağ bitti evlatlar… Geldik günümüze…”
Meraklı Şirin sağa baktı:
“Yol?”
Huysuz Şirin: “Kazılmış.”
“Bir ay sonra?”
“Tekrar kazılacak.”
Şirine: “Su?”
“Kimi yerde kesik, kimi yerde içilmez.”
“Elektrik?”
“Yağmur yağdı mı tatile çıkar.”
“Deniz?”
“Fotoğraflarda mavi.”
Meraklı Şirin: “Atlar nerede?”
Şirin Baba: “At yok… Trafik var. Klakson uluyor.”
Huysuz Şirin: “Kartal nerede?”
Şirin Baba: “Gök görünmüyor ki insin! Her yer apartman!”
Şirine: “Geyik nerede?”
Şirin Baba: “Dağ kalmadı ki kaçsın…”
Atatürk Caddesi’ni düşündüler.
Sök – tak – boz – yeniden yap.
Şehir planı değil… Yapboz.
İnşallah bu sefer tramvay da koyarlar ....Bozuyorsunuz bari istediğimiz gibi yapın tramvay da olsun şehrin bir ucundan diğer ucuna kesintisiz bir yolculuk harika olurdu.
“Yaşanacak yer yapalım,” dediler; yaşanılmayacak hale getirdiler.
Bir zamanlar bu şehirde çift başlı kartal göğe bakardı…
Şimdi gökyüzü bile kaçacak yer arıyor.
Şirinler sustu. Orman sustu. Ateş bile kısık yanmaya başladı.
Şirin Baba derin bir nefes aldı:
“Bozkurt yol gösteriyordu, biz yolu kaybettik.
At bizi ufka taşıyordu, biz çukura saplandık.
Kartal göğü fethediyordu, biz başımızı yerden kaldıramıyoruz.
Geyik bereket getiriyordu, biz bereketi betona gömdük.”
Ve son cümlesini fısıldadı:
“Efsaneler bize yol gösterirdi,
biz yolları bile kapattık.
Bu gidişle gelecek nesiller,
kurtu, atı, kartalı…
ancak duvar süsü sanacak.”
SELÇUKLU'NUN KADİM ŞEHRİ ALAİYE (ALANYA)!
Akdeniz'in bu eşsiz köşesinde, her gelen misafiri denize nazır bir bayrak ve bir Bozkurt karşılar. Bu heykel, sadece bir sembol değil, binlerce yıllık Türk mitolojisinin ve inancının yansımasıdır.
Bozkurt, tükenen soyu sırtında taşıyan kutsal ruhtu; çift başlı kartal, göğün ve adaletin mührüydü.
Bugün o ruh hâlâ Alaiye’nin rüzgârında dolaşır.
Ama artık bir farkla…
Eskiden göğe bakan kartallar vardı;
şimdi gökyüzünü göremeyen şehirler.