Son günlerde çevremden en çok duyduğum kelimelerin başında kaygı geliyor. Herkes birbirinden farklı durumlar nedeniyle kaygılandığını söylüyor. Sınavlar, gelecek, iş, para, çocuk, sevgili gibi birçok konuda herkes öznel bir kaygı deneyimi yaşıyor. Özellikle de geleceğe dair belirsizliklerle dolu bir zaman diliminde yaşarken kaygı ve kaygının beraberinde getirdiği stres, baş etmesi zor bir duygu haline dönüşüyor.

Gündelik hayat bu kadar hızlı akıp giderken hali hazırda zaten bir şeylere yetişme telaşı yaşıyoruz. Geride kalmaktan ve yetişememekten korkuyoruz. Haberlere yetişemiyoruz, gündeme yetişemiyoruz, yeni bilgilere yetişemiyoruz, kendimizi geliştirmeye yetişemiyoruz ve en çok da kendimize yetişemiyoruz. 

Geleceğe dair öngörüde bulunmakta zorlanıyoruz. Bu durum elbette içinde yaşadığımız dönemle oldukça ilişkili. Her ne kadar bireysel bir sorun olarak yansıtılmaya ve ‘’sen istersen yaparsın’’ gibi cümlelerle süslenmeye çalışılsa da her şey bizim isteğimizle doğru orantıda ilerlemiyor. Eğer ilerlemiş olsaydı çoğu insan içinde bulunduğu durumda olmayı hiç istemezdi eminim ki. Hayat şartları bizi bu noktaya getirdi gibi bir yaklaşım da tamamen sorumluluğu üstümüzden atmak oluyor. Yani yaşadığımız duygular hem bize hem de çevremizdeki birçok değişkene bağlı diyebiliriz.

Değişkenler arttıkça da odak noktamızı bulmakta zorlanıyoruz. Neyi kendimize dert edineceğimizi şaşırıyoruz. Dert etmemiz gereken çok fazla olay ve olgu varken hepsinde istediğimiz kadar başarılı olamıyoruz. Enerjimizi oradan oraya savrulurken gün sonunda kavuştuğumuz yastığımıza santimler kala bitiriyoruz. 

Tüm bu noktaların temelinde aslında neyi kontrol edeceğimiz yatıyor. En temelde de neyi kontrol etmek istediğimiz. Kontrol etmek istediğimiz detaylar bize mi bağlı yoksa bizden bağımsız mı? Kontrol etmek istediklerimiz üzerinde ne kadar hâkimiyetimiz var? Burada önemli bir nokta karşımıza çıkıyor işte: Her şeyi kontrol edemiyoruz. Kontrol edebileceğimiz ve kontrol edemeyeceğimiz şeyler var. Bize dair temel duyguları kontrol edebiliyorken başkalarının duygu ve düşüncelerini kontrol edemiyoruz. Başkalarını sadece manipüle edebilir veya etkileyebiliriz. Ancak zihinsel kontrolde her bireyin iradesi olduğunu unutmamak gerekiyor. 

Sınav sorularını kontrol edemeyiz ancak çalışma tempomuzu kontrol edebiliriz. Geleceği kontrol edemeyiz ama bugün yaptıklarımızla geleceğimizi şekillendirebiliriz. İşimizdeki patronumuzu kontrol edemeyiz ancak kendi çalışma tercihimizi kontrol edebiliriz. Başkalarının duygu ve düşüncelerini kontrol edemeyiz ancak biz bakış açımızı kontrol edebiliriz. Geçmişi kontrole demeyiz ancak bugün yapacağımız yüzleşmeler ile iyileşmemizi kontrol edebiliriz. Kontrol edebileceğimiz tek şey ‘’şu an’’ ve ‘’ne yapacağımızı tercih etmek’’. 

Sonuç olarak geçen hafta söylediğim gibi bazen durmamız gerekiyor olabilir. Buna ihtiyacımız olabilir. Her şeyden önce nefes almaya ihtiyacımız var. Aldığımızın nefesin bizde yarattığı etkiyi fark etmeye ihtiyacımız var. En temelde ‘’an’’da olmaya ihtiyacımız var. An’da olduğumuzda ne mi olur? İşte o zaman bir şeyleri kontrol edebilmeye ve kaygı duygusunun beraberinde getirdiği stresle baş etmeye başlarız. Ne dersiniz, denemeye değer mi?