Hayat değişimler bütünüdür. Yıllar geçtikçe yaşımız, görünüşümüz, fikirlerimiz, çevremiz, beğendiklerimiz, arkadaşlıklarımız veya ilgi alanlarımız değişebilir. Bu değişimlerin en büyüğünü ergenlik döneminde yaşarız. Bir anda boyumuz uzar, sivilcelerle tanışır, derslerle boğuşur, üniversiteye ulaşmaya çalışır, kendimizi tanımaya başlar ve kişiliğimizin ilk adımlarını atarız. 
Bu kadar sıra süre içerisindeki en çok değişimlerin yaşandığı ergenlikteki en zor olan da kendimizi tanımak ve olduğumuz kişiyi bir bütün haliyle kabul edebilmek.  İlk başlarda başkalarını izleyerek veya örnek alarak başlayan bu döngüden çıkış yolu bulmak biraz çaba istiyor. Sosyal medyadaki diğer insanlar gibi olabilmek ama var olan gerçekliğin bundan uzak olması insanın canını acıtır.
Her genç kaslı, pürüzsüz ve oldukça fit olan bir vücut hayali kurabiliyor. Buna ulaşmak için ölüm diyetleri yapabiliyor veya uzun saatler boyunca spor salonlarında vaktini geçirebiliyor. Bunların dışında duygu ve düşüncelerini de popüler kültür etrafında şekillendirebiliyor. Peki, tüm bunları yaparken kendi gerçekliğimize ne kadar yakın oluyorduk?
Sadece ergenlik dönemi değil çocukluk döneminde yaşadığımız travmalar veya maruz kaldığımız istismar ve ihmaller de aslında var olan kendi kişiliğimize ne kadar yakın olabileceğimizi belirleyebiliyor. Geçmişimizle ne kadar barışık olabileceğimiz, çocukluğumuzu ve kendimizi ne kadar affedebileceğimizi gösteren önemli bir ölçüt oluyor.
Kendimizle barışık olmak, kendimizi olduğumuz gibi kabul edebilmek, tüm hatalarımızı veya tercihlerimize şefkatle yaklaşabilmek bir yüzleşmedir. Yıllarca kendi içimizdeki çocukla yapmaktan kaçındığımız bir yüzleşme.
Etrafımızdaki insanlara şefkat göstermek konusunda ne kadar bonkör davranırsak, iş kendimize geldiğinde bir o kadar cimri davrandık. Daha doğrusu kendimizi yok saydık. Geçmişteki üzüntülerimizi görmemezlikten geldik. Unutmayı tercih ettik her zaman. Örnek aldığımız kişilere dönüşebilmek adına kendimizden gün be gün uzaklaştık. Bu bizim tercihimiz değildi aslında, sadece bize böyle öğretildi veya hep böyle olması gerektiğini gördük. Önce başkalarına faydalı ol, onlar için çalış sonra kendini düşün.
Tüm bunlarla boğuşurken uzaklaştığımız benliğimizi tanıyamaz hale geldik. ‘’Ben aslında kimim, nelerden hoşlanırım, neleri severim, neler yaşadım, neler hissettim, neler hissediyorum?’’ gibi soruları kendimize sormayı unuttuk. İşte yeniden kendimizi tanımak ve var olan benliğimizle yeniden barışık olmak için önce kendimizi yeniden tanımalıyız.
Evet, birçok olumsuz anılar yaşamış, yanlış kararlar vermiş, uyumlu bir insan olmak için yapmayacağınız şeyler yapmış olabilirsiniz. Bu gün kendiniz için yeniden adım atabileceğiniz ve geriye kalan günlerinizde kendiniz olabileceğiniz ilk gün. 
İçinizdeki sese kulak verin. Unutmayın uzun zamandır o sesi o kadar çok bastırdınız ki ilk başta sesi biraz kısık gelebilir. İşte, o sesi yükseltin. Aynanın karşısına geçin ve kendinizi yeniden keşfedin. Hayatınız boyunca yapmak istediğiniz ve ertelediğiniz şeylerin listesini çıkartın. Kendinize bunlardan bir hedef belirleyin ve uygulamaya geçin. Korkmayın, içinizde var olan çocukluğunuz sizin elinizden tutacak ve size cesaret verecektir. O hep sizin yanınızda olacak. 
Kendi ayak izlerinizi oluşturmaya çalışın. Unutmayın; başkalarının ayak izlerini takip ederek kendinize ait bir hayat yaşayamazsınız.