İlkokulda mevsimleri öğrenirken her sınıfta olan bir mevsimler panosu vardı. Bu tablo dört parçaya bölünürdü. Her parçada bir mevsim konsepti olurdu. İlkbahar, yaz, sonbahar, kış. Tablonun etrafına o mevsime ait aylar ve o mevsimlere ait önemli günler yazılırdı. 90lı yıllarda ilkokula gittiyseniz anlattığım pano gözünüzün önüne gelmiştir mutlaka. Bu panoyla birlikte biriktirdiğimiz anılar da sürükleniyor.
Şimdilerde insanlar mevsimlerin değiştiğinden artık eskisi gibi kar yağmadığından bahsediyor. ‘’Eskiden bir kar yağardı, dizimize kadar olurdu, çıkamazdık evden, okullar tatil olurdu.’’ gibi cümlelere mutlaka tanık olmuşsunuzdur. İşte bu cümlelere tanık olduğum ocak ayında kış mevsiminde olduğumuza dair kanıtlar aradığım bir gündeyim. Kışın ortasına geldik ancak derin bir sessizliğin çöküğü gökyüzünden yavaşça süzülen kar tanelerine bugün şahitlik ettik. Kar yağan bir şehirde yaşıyorsanız elbette bu konuda şanslısınız.
Hiç kar yağışına şahit oldunuz mu? Bir sabah uyanıp, pencerenizden dışarı baktığınızda bembeyaz bir şehre şahit oldunuz mu? Filmlerde bize sunulan o romantik havaları her zaman bulamayabiliyoruz. Ama penceremizden bir çatıyı görüyor olsak bile kar yağışı bizi mutlu edebiliyor. Kar tanelerinin yavaş yavaş süzülmesi, sessizlikle birlikte şehrin üstüne çöker. Bir anda şehir sadece beyaz görünür. Bütün her şeyin üstü örtülür.
Her şeyin üstüne örten karları elimize aldığımızda bambaşka bir şekle bürünüyor. Birleştirince kartopu olan, atınca parçalanan, elinizde biraz fazla sıktığınızda buza dönüşen veya eriyen mucizeler tanesi. Bu açıdan bakıldığında etkileyici gelebiliyor. Özellikle kar ağarken evinizdeyseniz, elinizde kahveniz, fonda bir müzikle görsel bir şölen yaşayabilirsiniz. 
Peki ya eviniz yoksa? Kar yağışı sizin için ne anlama gelirdi? Soğuk, çamur, açlık, ısınma zorluğu, donma, kat kat giyilen montlar, battaniyeler...Diyelim ki eviniz var ancak sadece dört duvardan veya tahtadan ibaretse? Isınamıyorsanız veya sokakta ayağınıza giyeceğiniz uygun bir ayakkabı yoksa? Kar yağışı o kadar da iyi bir hava olayı gibi gelmiyor değil mi?
Madalyonun hep bir diğer yüzü vardır. Görmediğimiz, duymadığımız, bilmediğimiz, konuşmadığımız, ötekileştirdiğimiz veya yüz çevirdiğimiz. Tıpkı kendi içimizde kendimize bile itiraf edemediğimiz bazı duygu, düşünceler olduğu gibi madalyonun diğer yüzünü de reddediyoruz. Çünkü bir kere baktığınızda, bir kere bu konuda farkındalık yaşadığınızda bunu kabullenmek veya yokmuş gibi yapmak oldukça zor oluyor.
Peki, madalyonun diğer tarafına bakalım mı bakmayalım mı sorusu gündeme geliyor bu noktada. Bunun maalesef kesin bir cevabı yok. Bakmanın da bakmamanın da iyi ve kötü kısımları var. Bu sorunun cevabını siz seçebilirsiniz. Seçtiğiniz cevap ise hayatınızı şekillendirir. Yaşamınız değiştirir. Hedefleriniz farklılaştırır. 
Şimdi ben sizlere başka bir soru soruyorum: Kar taneleri yavaş yavaş düşerken nasıl oluyor da çoğu kişinin mutlu olmasına katkı sağlayabiliyor? Tüm kötü şeyler örtüldüğü için mi yoksa mevsimler panosunda olduğumuz yeri tanımladığı için mi?