Geçtiğimiz günlerde Boğaziçi Üniversite’sine kayyum atanan rektörün istifa etmesi için hem öğrenciler hem de öğretim görevlileri çeşitli eylemlerde bulundu. Rektör istifa etmeli mi yoksa görevine devam mı etmeli sorusu gündeme geldi. Öğrencilerin ve öğretim görevlilerinin tepkisinin temelinde seçimle bir rektör olmasının üniversitenin eğitim ve araştırma bünyesinde kararlar alınmasında daha önemli olacağı fikrindeler. Kayyum olarak atanan rektör ise görevine devam etmesinin normal olduğunu ve öğrencilerle öğretim görevlilerin bu karara saygı duymasını beklemektedir.
Karşılıklı olarak fikirler bir masa etrafında oturulup konuşulmadı. Rektör basın açıklama yoluyla kendisini ifade etti. Zaman zaman öğrencilerin eylemlerine katılıp bunu bitirmesini istedi. Öğrenciler ise Methallica sevdiğini söyleyen rektöre şarkılarla cevap verdi. Öğretim görevlileri ise eylemlerine her gün sessiz bir duruşla devam etti. Öğrenciler gözaltına alındı. Tepkiler büyüdü. 
Gündem hızla değişirken biraz arkada kalan bu olaylar geçtiğimiz günlerde öğrencilerin yeniden gözaltına alınmasıyla gündeme geldi. Sosyal medyadan, internetten veya televizyondan çeşitli haberler görmeye başladık. Milletvekilleri, bakanlar, öğretim üyeleri programlara konuk olup kendi fikir ve düşüncelerini anlattı ve anlatmaya devam ediyor. Sadece Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyan öğrenciler değil başka üniversite öğrencileri, öğretim üyeleri de destek olmaya başladı. Yurt dışında yaşayan kişiler sosyal medyada yaptıkları paylaşımlarla öğrencilerin yanında olduğunu ilan etti. 
Gözaltına alınma sırasında orantısız şiddete uğrayan öğrencilerin gözaltı sürecinde sordukları tek soru vardı: bizi konuşuyorlar mı? Yaptıkları eylemlerin veya gösterdikleri tepkilerinin insanlar tarafından anlaşıldığından emin olmak istiyorlar. Diğer tarafta ise rektörün kalmasına ısrar eden kişiler bunu farklı bir boyuta taşıyıp devlet meselesi haline getirmek istiyor. 
Üniversiteler bilimin ve eğitimin temel yuvasıyken kargaşa ve bu tür tartışmalardan en uzak olması gereken kurumdur. Bunu Mansur Yavaş sosyal medyasında yaptığı paylaşımında rektöre yazdığı açık mektupla ifade etti. Rektörün neden istifa etmesine gerek olduğuna ilişkin açıklayıcı bir yazıyla rektörü istifaya davet etti. Diğer tarafta ise bu eylemleri gerçekleştiren öğrenciler çeşitli hakaretlere maruz kalarak devlet düşmanı olarak görüldü.
Peki, durum gerçekten böyle mi yoksa herkes kendi çerçevesinden mi bakıyor duruma? Daha önceki yıllarda öğrencilerin kendi içerisindeki siyaset tartışmaları günümüzde öğrencilerin, öğretim görevlilerin sistemle olan tartışmalarına döndü. Problem aslında öğrencilere hep klasik öğrenci bakış açısıyla bakılmasıydı. Unuttukları nokta şimdi üniversite öğrencileri sorgulayan ve fikirlerini ortaya koyarken bunun arkasında sonuna kadar duruyor. Yanlış gördükleri noktalarda tepkilerini ortaya koyuyor ve hiç susmuyorlar. Sonrasında bir dalga etkisiyle herkese bu duyguyu yaşatabiliyorlar. Tüm bu olanlar her şeyin ötesinde bu günün problemi değil. Geleceğimizi nasıl şekillendirebileceğimize ilişkin bir problem. 
Ülkenin geleceği üniversitelerde şekillenmeye başlıyorsa, öğrencilerin tepkilerini yok saymamak gerekir. Eğitimi veren öğretim görevlilerini görmezden gelmemek gerekir. Mustafa Kemal Atatürk ‘’İstikbal göklerdedir.’’ Sözünü bu günlerde yeniden hatırlamak gerekiyor. Yere bakıp kabullenmek yerine göğe bakıp gökyüzünün sonsuzluğunda gelecek güneşli günlere yürümeyi tercih edebilirsiniz. Siz hangisini tercih ederdiniz?