Bir dünya hayali ile güne başlıyorum her sabah. Yeni bir gün için planladığım işlerime göz gezdiriyorum. İşe başlamadan önce ne zaman internete veya sosyal medya hesaplarıma bakmak istesem yapacağım tüm işler anlamsız gelmeye başlıyor. İnsanlar açlıktan ölüyorken, evlerinden kaçıyorken, öldürülüyorken, katlediliyorken, belirli düşüncelerin kurallarına uygun yaşamaya zorlanıyorken, hakları için isyan ediyorken; para kazanmak için yaptığım iş önemsizmiş gibi görünüyor. En temel hak olan yaşama haklarını korumaya çalışırken bile mücadele eden insanlar var dünyada. Nefes alabilmek ve bizlerin günlük rutinlerimizde yaptığımız şeyleri yapabilmek için mücadele ediyorlar. Bir evde yaşayabilmek, yemek yiyebilmek, yaşam düzeni kurabilmek, okula gidebilmek, işe gidebilmek, arkadaşlarla bir yerlerde buluşup eğlenebilmek veya gelecek hayali kurabilmek gibi. Temelde bizlerin her gün yaptığı ve farkında olmadan gerçekleştirdiğimiz eylemler şu anda yüzlerce belki de binlerce insanın hayali olarak kalıyor. Çünkü bu eylemlerden önce nefes alabilmeleri ve yaşayabilmeleri gerekiyor. 
Son günlerde aksiyon, korku veya macera filmlerinde gördüğümüz kaçış sahnelerine benzer video ve haberler ile karşılaşıyoruz. İnsanlar uçaklara binebilmek için birbirlerinin üstünden atlıyor, tekerleklere tutunuyor, giriş kapılarına koşmaya çalışıyor, eşyalarını veya arabalarını terk edip koşmaya başlıyor. Kadınlar korkuyor. 20 yıldır verdikleri mücadele sonucu kazandıkları haklarını kaybettikleri için korkuyorlar. Çünkü ne ile karşılaşacaklarını ne yaşayacaklarını biliyorlar. Farkında olmadan son kez işlerine, okullarına gittiler. Son kez arkadaşlarıyla buluşup sevdikleri müzikleri dinlediler. Son kez dışarıda özgürce gezdiler. Yaşadığı yerden kaçamayan, kaçmak istemeyen, nereye gideceğini bilemeyen kadınlar ise seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Öleceklerini bildikleri bir gerçeklikte son kez seslerinin duyulmasını istiyorlar. Kolay değil 20 yıl öncesine geri dönmek, 20 yıl hiç yaşanmamış gibi bir hayatı kabul edebilmek. 
Biz kadınlar olarak yaşanılan bu olayları korku ve dehşet içerisinde izliyoruz. Öfkeleniyor, tepki gösteriyor ve o kadınlar için bir şeyler yapmak istiyoruz. Yaşanılan olayları sosyal medya hesaplarında paylaşıp onların sesine ses olmak istiyoruz. Çünkü bu olayların bir film senaryosu olmadığının farkındayız. Belki de bunların gerçekten yaşanıyor olması bizleri korkutuyordur. Hem de bu yüzyılda. Belki de şahit olduğumuz bu olayların bizlerin başına da geleceğinden korkuyoruz. Ölmek ve öldürülmekten korkuyoruz. Yeterince ölüme şahit olduktan sonra bir kadın daha eksilmek istemiyoruz. 
Kim derdi ki yüzyıllar sonrasında ilk insanlar gibi hayatta kalabilmek için mücadele edeceğimizi? Sanki 20 değil de koskoca yüzyıllar hiç yaşanmamış gibi kendimizi güvende hissedeceğimiz bir yuva bulmaya çalışıyoruz. Tüm bu vahşet olaylarını görmezden gelip kendi küçük dünyamızda mutlu olmaya çabalıyoruz. Böylece bizden uzakta olan olayların bizlere yanaşmayacağını düşünüyoruz. Ya da böyle olmasını istiyoruz. İlk kez kelebek etkisinin işlememesini istiyoruz ve tüm bu olanların birer kâbus olup uyandığımızda her şeyin bitmesini diliyoruz. Böylece her gün yaptığımız, para kazandığımız ve şikâyet ettiğimiz işlerimize geri dönebiliriz. Ne dersiniz?