Biraz düşünelim diye, mesela sizce bize akıl verenlerin umurunda mıyız, gerçekten yöneticilerimizin umurunda şehir ahalisi, neler yaşadıkları yaşarken hangi sıkıntıları yaşadıkları?

Hani Halife Hazreti Ömer “Dicle kenarında bir kuzu kaybolsa kendinin sorumlu olduğunu söylemişti ya” bizimkiler de aynı sorumluluğu taşıyorlar mı sizce? Haberleri oluyor mu, ya da haberdar olmak istiyorlar mı savrulan hayatlardan yok olan ailelerden veya aşığı ekmeği olmayandan?

Mesela seçim zamanlarında senin peşinden koşup, işleri bitince ne kadar umurundasınız onların, bir daha aranıp soruluyor olanınız var mı? Yoksulluğuna bakmadan fakir oluşunu evinin kira oluşunu dikkate almadan “bu akşam sana çay içmeye geleceğim!” dedi mesela Belediye Başkanı?

Duyanınız var mı kentin kamu yöneticilerden birinin mesela Kaymakamımızın ansızın bir evin, özellikle bir yoksulun evinin kapısın çaldığını ben şehrin Kaymakamıyım çayınızı içmeye geldim dediğini?

Olsun bu da benim hayallerim benim düşüncelerim benim duygularım, sanırım çok saçma bulmazsınız...

Gerçekten bizi yani şehir ahalisini kendilerinden her şeyimizden sorumlu olmaları gerektiğini biliyorlar mı yöneticilerimiz?

Veya bizim dertlerimizden yoksulluğumuzdan acılarımızda ödenemeyen ev kiramızdan, kesilen elektriğimizden sorumlu oldukları gibi düşünceleri ne kadar vardır?

Ve onlar genelde bizim en akıllılarımız değil mi bizce?

En akılı değilse neden Belediye Başkanı seçtik, en akıllılardan değilse neden ticaret odası başkanı veya başka başka seçildi kimileri? Ve neden reklam ederler en küçük iyiliklerini bile insanlara verdik dedikleri?

Neyse...

Bize düşen iyilikleri büyütmek iyilikleri büyütenler vara onlar ile birlikte olmak... Önce kendi hayatımızı kendi kalbimizi kendi yolumuzu temiz tutmak. Yeryüzündeki bütün canlıları Allah’ın bir ayeti bilmek ve ona göre davranmak...

Ekmeğimizi bölüşmek, ekmeği olmayanlarla... İnsanlara özellikle yoksullara daha bir insani yaklaşmak, daha bir umutlu sözler etmek...

Önce kendine kendi kalbine güzel davranmayı öğrenmeli insan?