“Bir yanda kaleyi fetheden keçilerin efsanesi, diğer yanda köklü kurt sembolü… Alanya’nın hafızası masallarla ve sembollerle yaşıyor.”
Alanya Kalesi’nin surlarına bakarken sadece taş değil, aynı zamanda efsane görürsünüz. 13. yüzyılda Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad’ın şehri alış hikâyesi, kılıçların değil zekânın zaferidir. Rivayete göre, surları aşmak imkânsız görünürken Sultan’ın aklına sıra dışı bir fikir geldi. Gece vakti ordunun keçilerinin boynuzlarına mumlar bağlandı ve hayvanlar yamaçlara salındı. Karanlıkta yüzlerce ışık kıpırdamaya başlayınca, surların ardındakiler devasa bir ordu geldiğini sandı ve kale teslim oldu.
Tarihçiler bu hikâyeyi tartışsa da, Alanya’nın belleğinde “mumlu keçiler” efsanesi daima yaşadı. Bugün kaleyi gezen her ziyaretçi, taşların arasında bu masalsı dokunuşu hisseder. Bu efsane, Alanya’yı yalnızca savaşlarla değil, aklın ve hayalin gücüyle de anımsatır.
Anadolu’nun farklı köşelerinde kalelerin alınışına dair pek çok hayvanlı efsane anlatılır. Gaziantep Kalesi’nde açlıktan farelerin yenildiği, Sinop Kalesi’nde kedilerin zayıflamasının teslimiyetin işareti sayıldığı rivayet edilir. Hatta bazı Avrupa kaynaklarında da kuşatma altındaki kalelerde hayvanların açlıkla ilişkilendirildiği hikâyeler vardır. Ancak Alanya’nınki bambaşkadır: Burada hayvanlar açlığın değil zekânın sembolüdür. Keçilerin boynuzlarına bağlanan mumlarla yaratılan bu hayali ordu, tarihte neredeyse eşi olmayan bir fetih hikâyesi olarak öne çıkar.
Bugün Alanya’yı ziyaret eden turistler, rehberlerden bu hikâyeyi dinlerken gözlerinde hâlâ bir şaşkınlık ve gülümseme beliriyor. Tanıtım broşürlerinde, kültür gezilerinde ve hatta bazı turistik canlandırmalarda “mumlu keçiler” efsanesi şehrin sembollerinden biri olarak yerini alıyor. Kale surlarını gezerken ya da denizden yapılan yat turlarında dikkatli bakıldığında, hâlâ kalenin ulaşılmaz kayalıklarında başıboş dolaşan keçilere rastlamak mümkündür. Bu manzara, sanki yüzyıllar öncesinden bugüne taşınmış bir hatırlatmadır. Anlatılan efsanedeki kahramanlarla bugünün keçileri arasında kurulan bu görsel bağ, masalsı hikâyeyi canlı kılar ve ziyaretçilerin hayal gücünü yeniden harekete geçirir.
Tam da burada bir noktayı unutmamak gerekir: Bu efsane, doğrudan Selçuklu döneminden günümüze uzanan bir mirastır. Yani bugün Alanya’da kimi semboller “Selçukludan kaldı!” diye tartışmalara konu edilirken, kaleyi fetheden keçilerin hikâyesinin de aynı tarihin bir parçası olduğu unutulmamalıdır.
Günümüzde kurt heykeli üzerinden yapılan tartışmalar, hem tarihe hem de hafızaya ters düşen garip bir sahneye dönüşüyor. Keçi efsanesi doğrudan Selçuklu mirasının bir parçasıyken, kurt çok daha köklü bir geçmişten, Orta Asya’dan bugüne taşınan bir sembol. Kurt heykelini kaldırmaya çalışanların, yarın bir gün “mumlu keçiler efsanesi de Selçuklulardan kalmış” diyerek kalenin kayalıklarında dolaşan keçilerin peşine düşmeleri hiç de şaşırtıcı olmaz. O zaman Alanya’nın taşlarına değil, masallarına bile sansür uygulamaya kalkarlar. Çünkü tarih, heykelleri yıkmakla değil, anlatıları yaşatmakla var olur.