Alanyamız’ın Demirtaş Mahallesi günlerdir büyük bir yangın felaketinin izlerini taşıyor. Kızılçam ormanlarını kısa sürede saran alevler mahalleye kadar ulaştı; yüzlerce hektar alan zarar gördü. Evler boşaltıldı, hayvanlar güvenli alanlara götürüldü. Yangının ilk anından itibaren köylüler kadar Alanya halkı, çevre il ve ilçelerden gelen itfaiye ekipleri, AFAD ve AKUT gönüllüleri, polis, jandarma ve belediye çalışanları da canla başla mücadele etti.

Yaşanan bu tabloyu anlamlandırırken ister istemez kültürümüzün ateş ve yangına dair biriktirdiği inanç ve sözler akla geliyor:

Halk kültüründe ateşin iki yüzü vardır: Bir yandan ocakla birlikte hayatı, ekmeği ve bereketi temsil eder; diğer yandan yangınla birlikte felaketi, yıkımı ve ağıtı çağırır. Atalarımız, “Ateşe su veren aziz olur” der. Demirtaş’ta bu azizliği yalnızca köylüler değil; hortumuyla, su tankerleriyle, gönüllü emeğiyle koşan herkes gösterdi. Bu söz, yangınla mücadeleye katılan herkesin ortak emeğinde yeniden anlam buldu.

Eski anlatılarda ormanın ruhundan, ağacın iyesinden söz edilir. Yaşlılar der ki: “Ağacı hoyrat kesenin başına felaket gelir.” Bu yüzden Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi Alanyamızda da ardıç, çınar, servi ve zeytin ağaçları kutsal sayılır. Bu ağaçların gölgesinde kurban kesilmez, kesilmeleri uğursuzluk kabul edilir. Özellikle yaşlı çınarların “dilek tutan” ağaçlar olduğuna inanılır; dallarına çaput bağlanır, adak adanır, dua edilir. Yörede bazı kadınlar çocuğu olmayanın zeytin ağacının gövdesine sarıldığında muradına ereceğini söyler. Ardıç tütsüsü ise nazara ve uğursuzluğa karşı yakılır. Demirtaş’ta alevlere teslim olan bu ağaçların küle dönüşünü görenler, aslında yalnızca bir ağacın yanışına değil, dileklerinin, dualarının, umutlarının da köz oluşuna tanıklık ettiler.

Ama halk kültürünün en büyük gücü şudur: Her felaketi sözle onarır. Ağıt yakar, türkü söyler, mani diller. Manilerde duman, ağıtlarda kül, türkülerde yanık ses vardır. Bu ses, hem kaybı dile getirir hem de umudu saklar. Çünkü ağıt yakmak sadece geçmişi ağlamak değil, geleceğe yeniden tutunmanın da yoludur.

Şimdi Demirtaş’ta herkesin dilinde aynı dua var: “Küllerden yeniden orman doğsun, dağlarımız yeşile bürünsün.” Çünkü biz biliriz ki yangın sadece ağaçları değil, belleğimizi de yakar. Yanmış dalların yerinde yeşeren her fidan, küle gömülen her kökün ucunda beliren filiz, bu toprağın yeniden dirilişinin işaretidir. Bugün göğe yükselen dumanın yerini yarın kuş sesleri alacak, külle kaplanan toprağın üstünde yeniden çiçekler açacaktır. Hiçbir yangın, halkın dilindeki ağıdı da, gönlündeki umudu da küle çeviremez.