Alanya’da eylülün ilk haftası, hem yazın neşesi hem de sonbaharın dinginliğiyle doludur. Sahiller hâlâ kalabalıktır; Kleopatra Plajı’nda güneşlenen turistler, limanda dolaşanlar şehrin canlılığını korur. Köylerde ise bambaşka bir telaşvardır: Bağ bozumunda toplanan üzümler, kaynayan pekmez kazanları, damlarda kurutulan biber ve patlıcanlar… Her evde damlara serilen biberler ve kaynayan pekmez kazanları bize kışın yaklaşmakta olduğunu hatırlatır.

Cuma Pazarı’na uğrayan herkes bilir; üzümün kokusu, incirin tadı eylülün geldiğini müjdeler. Tezgâhlarda sergilenen narlar, sofralara bereket katar. Eylül, hem pazarın hem de sofraların en renkli zamanıdır. Bugün ürün olarak çeşitlenen pazarlarımız, nar ve üzümün yanına, avokado, mango, papaya gibi tropikal meyveleri de bünyesine ekledi. Eskiden tarhana yoğrulan, pekmez kaynatılan sofralarda artık tropikal tatların da yeri var. Bu değişim, Alanya’mızın sadece iklim avantajıyla değil, insanımızın çalışkanlığı ve topraklarımızın verimliliğiyle de öne çıktığını gösteriyor.

Bu günlerde Alanya’nın sokakları sadece turistik hareketliliğe değil, yerel geleneklere de sahne olur. Mahallemizde bir düğün bitmeden diğeri başlar; davulun sesi, çocukların neşesi sokaklarımızı doldurur. Mahalle aralarında kurulan düğün sofraları, misafire ikram edilen üzüm ve incir, paylaşma kültürümüzün hâlâ ne kadar güçlü olduğunu gösterir.

Ve tabii ki tarih… Alanya Kalesi’nden bakarken sadece taşları değil, limandaki balıkçıların sabah telaşını da görürüz. Bu manzara bize hem geçmişi hem de bugünün hareketliliğini aynı anda hatırlatır. Siz de bilirsiniz, Alanya’da Eylül ayı bir başka güzeldir; hem yazın coşkusu sürer hem de sonbaharın huzuru yaklaşır.

Kısacası Eylül’ün ilk haftası, Alanya için sadece mevsimlerin değiştiği bir dönem değildir. Sahillerden sofralara, düğünlerden bağ bozumu telaşına kadar uzanan bu günler, şehrimizin kültürünün sürekliliğini simgeler. Yazdan sonbahara geçen takvim, Alanya’da aslında kültürel bir yolculuğa dönüşür.