Hepimiz markete girdiğimizde rengârenk paketlerle dolu raflara bakıyoruz. Çikolatalar, cipsler, bisküviler, gazlı içecekler… Gözümüze güzel görünüyor, pratik geliyor, hatta “canımız sıkılınca” elimizin gittiği ilk şey onlar oluyor. Ama işin görünmeyen tarafında, bu yiyeceklerin vücudumuza katkısı neredeyse yok.
İşlenmiş gıdaların en büyük özelliği yüksek miktarda şeker, tuz ve yağ içermesi. Bu kombinasyon kısa süreli mutluluk hissi veriyor, ancak doyurmuyor. Hatta tam tersine daha çok yeme isteği uyandırıyor. Kısacası, bedenimiz için boş kalori anlamına geliyor. Birçok araştırma, fazla tüketildiğinde obezite, diyabet, tansiyon gibi kronik hastalıklara zemin hazırladığını söylüyor.
Alanya’da yaşayanlat olarak biz daha şanslıyız bu konuda. Pazara çıktığınızda taptaze domates, salatalık, biber… Mevsim meyveleri, avokadolar, muzlar… Balık tezgâhları, doğal zeytinyağı… Bunlar dünyanın birçok yerinde lüks sayılırken bizim için günlük hayatın bir parçası. İşte bu yüzden sağlıklı beslenmek bizim için “zorunlu bir fedakârlık” değil, küçük tercihlerle kolayca yapılabilecek bir şey.
Benim tavsiyem:
Marketten alınan aromalı yoğurt yerine evde taze meyveli yoğurt yapın.
Cips yerine biraz ceviz, fındık ya da avokado dilimleri tüketin.
Hazır paketli tatlılara yönelmek yerine, Alanya’nın portakalını sıkın, serinleyin.
Şunu unutmayın: Sağlıklı beslenmek karmaşık listelerle, yasaklarla değil; doğala, tazeye ve sadeliğe yönelmekle başlıyor. Raflardaki paketler ne kadar parlak olursa olsun, gerçek sağlık pazarda, bahçede ve doğanın bize sunduklarında saklı. Ve bu anlamda Alanya bize çok büyük bir avantaj sağlıyor.