Günümüzde evlilik birliğinin ciddiye alınmadığı, aile hayatına gereken önemin verilmediği ve artık evli erkeklerin bekâr erkeklerdendaha rağbet gördüğü aşikârdır. Kadınların özellikle evli erkek tercih etmesi, bu durumu gelir kapısına dönüştürmesi ve bile isteye kasıtlı olarak evli erkeğin resmi olarak evli olduğu eşinin maddi, manevi tüm haklarını ihlal etmesinin hukuki sonuçları nelerdir?
06.07.2018 Tarihli 2017/15 Esas 2018/7 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’ na göre; “Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinin 2015 yılından sonra verdiği kararlarda Daire çoğunluğu tarafından; Türk Medeni Kanunu'nun 185. maddesinde düzenlenen sadakat yükümlülüğünün eşler arasında söz konusu olduğu, bu yükümlülüğün eşlerin evlenme ile kurulan aile birliğinin tarafı olmasından kaynaklandığı, eşlerin kendi iradesi ile bu birliğin tarafı olmayı ve kendilerine yüklenen hak ve yükümlülükleri kabul ettikleri, sadakat yükümlülüğü ihlalinin boşanma sebebi olup eşlerin birbirinden bu nedenle aynı Kanun'un 174. maddesine göre boşanma davası ile birlikte manevi tazminat talep edebileceği gibi, Borçlar Kanunu'nun 49. (Türk Borçlar Kanunu'nun 58.) maddesine göre ayrı bir dava açmak suretiyle de kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat isteyebileceği, eşlerden herhangi birinin bir başkasıyla duygusal ve cinsel birliktelik yaşaması eyleminin sadakat yükümlülüğüne aykırılık oluşturduğu hususu tartışmasız olmakla birlikte sadakat hakkının mutlak değil nispi bir hak olduğu ve herkese karşı ileri sürülemeyeceği, aldatma eylemine katılan üçüncü kişinin aldatılan eşe karşı sadakat yükümlülüğü bulunmadığı gibi eyleminin açık ve emredici bir kanun hükmüne aykırı olmadığı, üçüncü kişinin doğrudan doğruya aldatılan eşin bedensel veya ruhsal bütünlüğüne yönelik hukuka aykırı bir fiili bulunmadığından haksız fiil sorumluluğunun koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle manevi tazminat istenemeyeceğine karar vermiştir.”
Aile hukukunda sadakat yükümlülüğünün dayandığı temel yasal düzenleme olan, Türk Medeni Kanunu’nun 185. maddesinin 3. fıkrasında eşlerin birbirine sadık kalmak zorunda oldukları düzenlenmiş, ancak sadakat yükümlülüğünün bir tanımı yapılmamıştır. Sözlük anlamıyla sadakat "içten bağlılık" demektir. Hukuk terminolojisinde ise sadakat "bağlılık, bir kimseye samimi bir şekilde bağlı olma durumu" olarak tanımlanmıştır. Sadakat yükümlülüğü "eşlerin birbirlerine yönelik tam ve sınırsız bağlılığı" olarak da tanımlanabilmektedir. Eşler arasındaki sadakat yükümlülüğü, evliliğin kurulmasıyla başlayıp evlilik birliğinin herhangi bir nedenle (iptal, ölüm, boşanma vb.) sona ermesine kadar devam eder. Bu süre boyunca verilen ayrılık kararı veya eşlerin fiilen ayrı yaşamaları ya da boşanma davası açılmış olması, sadakat yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Aslında sadakat yükümlülüğü, sadece eşler arasında değil nişanlılar arasında da geçerli olduğu kabul edilmektedir.
Aile Hukukunda söz konusu fiilin, haksız fiil sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Sadakat ilişkisinin, Aile Hukuku nitelikli olması, bu ilişkinin ihlali hâlinde tazminatın ancak boşanma davası ile birlikte istenebileceğinin hükme bağlanmış olması, evlilik birliği devam ederken veya evlilik birliği sona erdikten sonra, üçüncü kişiye karşı açılacak bir tazminat davasının reddi gerekmektedir.
Bu konu hukukçular arasında da tartışma konusu olmuştur. Serozan, eşler arasında haksız fiil oluşturmayan ve dolayısıyla haksız fiil yaptırımlarına ve bu arada manevi tazminat talebine yer bırakmayan "sadakat yükümüne aykırılığın" üçüncü kişi (öteki kadın) bakımından bir haksız fiil oluşturup haksız fiile özgü yaptırımlara ve bu bağlamda manevi tazminat yaptırımına yol açmasının hiç mi hiç düşünülemeyeceği görüşündedir. Badur/Turan Başara göre, burada sadece eş tarafından sadakat yükümlülüğünün ihlali söz konusu olduğuna göre, bu durumda aldatılan eşin, üçüncü kişiden değil doğrudan diğer eşten bir tazminat talebinde bulunabileceği, üçüncü kişinin genel ahlâka aykırı olarak nitelenebilecek eyleminden dolayı aldatılan eşin zararından TBK’nın 49/2. maddesine göre hukuken sorumlu tutulabilmesi için, evli bir kişiyle ilişkiye girme, aldatmaya taraf olma fiilini, zarar görene (aldatılan eşe) zarar verme kastıyla gerçekleştirmiş olması gerektiği savunulmuştur.
Burada kanun koyucu sadakat yükümlüğünü evlilik birliğinin taraflarına yüklediği için Yargıtay Hukuk Daireleri üçüncü kişinin böyle bir sorumluluğu olmadığını, bu nedenle de bu kişiden manevi tazminat talep edilemeyeceği kanaatine varmıştır. Ancak bu durumun genel ahlaka aykırı olduğu sabittir.