Mahyaların asıldığı, güllaç yapraklarının market raflarında, sıcacık pidelerin fırın tezgahlarında yerini aldığı onbir ayın sultanına şükür kavuşturana…

Madde ile mananın buluşmasıdır Ramazan. İyilik ve güzelliklere vesile olması, sahip olduğumuz nimetlerin değerini hatırlatıp, bulamayanların halini düşündürmesi, sofrada bolluk bereket olması. Geleneklerimizi yaşatması… 
          
Hoş geldin iyilik, yardımlaşma, şükür ve hoşgörü zamanı. Hoş geldin oruç, iftar ve sahur ayı. Hoş geldin Ya Şehr-i Ramazan!.. Görüşmek için bir yıl bekledik. 30 gün beraberiz. Milyonlarca insanla aynı anda sofraya oturacağız, ortak dilek ve dualarla yemeğe başlayacağız. Yediğimizin, içtiğimizin değerini daha iyi bilerek, belki de unuttuğumuz bazı değerleri hatırlayacağız.
          
Her ne kadar Ramazan demek bir arada olmak, paylaşmak demek olsa da çocukların pide kuyruğunda top oynadığı, sokakların keyifle eğlenen insanlarla dolu olduğu, iftar sofralarının ihtiyacı olan herkesle paylaşıldığı Ramazanlar ne yazık ki eskide kaldı. Büyüklerimizin, “Ah nerede o eski Ramazanlar” cümlesi, bu defa yeni bir anlam taşıyor. Bu yıl çok farklı bir Ramazan geçireceğiz ve belki o “eski Ramazanlar”ı biraz daha fazla özlemle anacağız. Ramazan ayı bu yıl salgını önlemek amacıyla uygulanan sosyal mesafe kısıtlamalarının ve sokağa çıkma yasağının gölgesinde başladı. Geçtiğimiz yıl gibi bu yıl da kalabalık iftar davetlerinden mahrumuz maalesef. Pandemi nedeniyle zor durumda olan, işini, aşını kaybedenler var. Hal böyleyken soframızı ihtiyaç sahipleriyle paylaşmak daha da önem kazanıyor.
          
Bolluk ve bereket ayı olan Ramazanda iftar masası en mütevazi  hanelerde bile elden geldiğince donatılır. Sofra zenginliği deyince ilk akla gelen nedir? Yemek çeşidi ve miktarı değil mi? Ne var ki İslam medeniyetinde ve kültürümüzde sofranın bereketi, o sofrada yiyenlerin çokluğuna ve hayrına göredir. Nitekim Peygamberimiz (S.A.V.) “Zenginlik mal çokluğundan değil, nefsin hiçbir şeye muhtaç olmamasındandır” der. Yani gerçek zenginlik ,gönül tokluğuyladır. Gönlü doyuracak olansa manevi zenginliktir. Oruçtaki manevi gaye, bedeni-nefsi aç bırakırken, ruhu doyurmaktır. Elimizin, dilimizin ve hatta düşüncelerimizin de oruçlu olmasıdır veya fitre için mallarının bir kısmından vazgeçerken, iç huzuru kazanmaktır. Üstelik tüm bunlar sadece ve sadece “gözle görülmeyen, elle tutulmayan” Yaradan’ın rızasını kazanmak için yapılır. Dünyevi bir çıkar beklenmez.
          
Yani orucun aç kalmaktan daha geniş bir anlamı var. Gelin Ramazanda oruçla beraber kendimizi de tutalım. Pandemi Ramazanında tüm olumsuzluklardan uzak duralım. İhtiyacı olanlara yardım edelim. Duygusal bakımdan daha da güçleneceğimiz, birbirimize daha çok kilitleneceğimiz Ramazan ayı başından sonuna kadar hepimize sağlık, barış ve huzur getirsin…