Akşamları yürüyüş yapıyorum. Sokağa çıkma yasağı başlamaya yakın eve dönüyorum. Bazen sabahın erken saatlerinde güneşin üzerime doğmasını beklemeden sokağa çıkıyorum ve düzenli olarak yürüyorum. Hem sağlık hem psikoloji hem de sosyal hayatın ne durumda olduğunu temaşa etmek için mükemmel saatler olduğuna inanıyorum.

Sabah yürüyüşlerinde iskele bölgesi, kaymakamlık arkası, Damlataş, Kleopatra Plajı, orman işletmesi civarında yer yer evsiz insanları görüyorum. Banklarda, kumsalda yatan, şezlongda sızıp kalmış, çimlerde uyuyan vs. Birçok evsiz var ve aşağı yukarı her gün aynı tipler aynı yerlerde uyuyor. Demek ki parsellenmiş bir durum var.
Akşamları ise uyuyanlardan ziyade şarapçı abiler, kadın 60, oğlan 20 yaşında olan tipler, köpeğini gezdirmek için yola çıkıp yolu unutan abiler, olmazsa olmaz evsiz barksız insanlar vs. 

Düşünüyorum bu şarapçı adamların derdi ne? 24 saat içiyorlar. Bu oğlan bu kadında ne buluyor? El ele sarmaş dolaş sahte gülücüklerle geziniyor. Köpeğini gezdiren amca sen evinde otur. O saatte ne isin var dışarıda? Biri seni kaçırsa bir daha bulamayız. Ve evsizler… Kimi sürekli kimi ana yok, baba yok. Eş yok, çocuk yok, perişan vaziyette. Kimisi elinde telefon kavga ettiği eşini tehdit ediyor. “Bir daha gelmem o eve” falan diye. Bunlar gördüklerim ve üzüldüklerim.

Bir de yürüyüşte sohbet ettiğim iki tip var. Birisi hurdacı Cemil. Her akşam denk geliriz. Çöpleri karıştırır, hurda toplar. "Ahhh abi. Denk gelmiyor bir altın yüzük, küpe. Valla söz sana getireceğim paraya çeviririz" nidaları devamlı yankılanıyor :)
Diğeri ise  gece bekçisi Sait abi. O da her geçişte, "Birader çay yeni demli gel" der. Lakin ben hem terli hem de vakit sıkıntısından acele eder, yanından selamlaşıp uzaklaşırım.

Sosyal hayat sadece bizim etrafımızda görünenle sınırlı değil. Erken ve geç saatlerde görünmeyenlerle de devam ediyor. Herkese Allah kolaylık versin.