Bu ne kibir, bu ne öfke? Gel yavaş gel yerler yaş.
Sezen Aksu'nun 2017 yılında müzisyen Yaşar Gaga ile birlikte çıkardığı "Şahane bir şey yaşamak "şarkısı üzerinden Milli Birlik Hareketi Başkanı Murat Şahin tarafından sosyal medya üzerinden Sezen Aksu'yu hedef alan linç kampanyası ile birlikte birtakım kişiler giderek Sezen Aksu'nun evinin önünde bildiri okuyarak Sezen Hanım’a gözdağı vermek istemişler. İktidarın kalemşörleri tarafından iyice köpürtülen bu linç kampanyasına, Diyanet ve Cumhur İttifakı’nın küçük ortağının da dahil olmasıyla birlikte olay başka yönlere evrildi.
Cumhurbaşkanı, cuma hutbesinde imamın elinden mikrofonu alarak cemaate hitaben, "Hakaretlerin bini bir para. Bütün bunların karşısında duracak olan sizlersiniz. Hz. Adem efendimize kimse dili uzanmaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir" dedi. Bu ne kibir, bu ne öfke? Gel yavaş gel, yerler yaş. Akıl alacak bir şey değil. Ülkenin birliğini, bütünlüğünü sağlamakla, bütün vatandaşlarını ötekileştirmeden kucaklamakla görevli Cumhurun başı, Cumhurbaşkanı böylesine kışkırtıcı bir dili camide nasıl kullanır? Sonuçlarının nereye evrilebileceğini hiç mi düşünmez? Kelle koparmak, kelle istemek, ayaklarını, kollarını kırmak, dil koparmak gibi Engizisyon  Mahkemeleri’nin uyguladığı cezalar, Şey-hül İslam’dan alınan "Katl" fetvaları, yüz yılların ötesinde kaldı. Şimdilerde bu gibi deyimler mafya jargonu olarak geçerliliğini korusa da Hukuk Devletinde ceza müeyyidesi olarak asla uygulanamaz. Sözü bile edilemez. Yazık oluyor ülkeme. Karanlığın içine doğru hızla çakılıyoruz. Ne olur birileri çıkıp, "Sayın yolcular, lütfen kemerlerinizi bağlayın" desin. Belki bir umut olur.
Yunus Emre'nin şiirleri 300 yıl sonra Şey-hül İslam Ebuusud Efendi (1490-1574) tarafından küfürle suçlanarak, "Şiirlerini okuyanların öldürülmesi gerekir" diye fetvalar verdi. Bu fetvaların gücü halkın gönlünde yatan Yunus Emre sevgisini yok etmeyi başaramadı. Ölümünün üzerinden 700 yılı askın bir sure geçmesine rağmen Yunus deyişleri halk arasında söylenir durur. 2021 yılı UNESCO tarafından Yunus'un ölümünün 700. yılı olarak anma yılı olarak kutlandı. Ebuusud Efendi’yi sorsan kaç kişi tanır.
“Sırat kıldan incedir, 
Kılıçtan keskindir. 
Varıp üstüne,  
Evler yapasım gelir. 
Ordan Cenner’e varam,
Cennette Hakk’ı görem.
Huri ile Gılman’a, 
Biraz sarılasım gelir.”
Buradan hareketle Yunus, sırat köprüsü ile dalga geçiyor, cennet ile kafa buluyor diye linç edebilir mi? Yunus'un bu deyişleri Tanrı aşkı ile yanarken esrik halde söylediği sözlerdir.
Ya Kaygusuz Abdal'a ne demeli? (Alanya Beyi’nin oğlu, hemşehrimiz, heykelini diktik Hacet Meydanı’na) Koca Tanrı şiirinden bir dörtlük:
“Kıldan köprü yapmışsın
Gelsin kullarım geçsin deyu.
Hele biz şöyle duralım 
Yiğit isen sen geç Tanrı.”
Yüz yıllardır Yunusların, Kaygusuz Abdalların deyişlerine, Bektaşi fıkralarına gösterdiğimiz hoşgörüyü artık gösteremez olduk. Ama siz ne yaparsanız yapın bu ülkede türküler hep söylenecek. Bunlara verilecek en güzel yanıt yine Sezen Aksu'dan geldi: 
“Kim yolcu, 
Kim hancı. 
Dur bakalım, 
Beni öldüremezsin. 
Sesim, sazım sözüm var benim.
Ben derken ben herkesim.”
En güzel türkülerimizi halaylar, horonlar, zeybekler eşliğinde söyleyeceğimiz günler yakındır. Enseyi karartmayalım.