Bir zamanlar doğuda çok akıllı ve bilgili bir hükümdar varmış. Bu hükümdar yeryüzünde yaşayan insanlara ilişkin her şeyi bilmek istiyormuş. Vezirlerini yanına çağırmış ve ‘Bana dünyadaki tüm ulusların tarihini yazın, geçmişte ve şimdi nasıl yaşadıklarını, hangi savaşa katıldıklarını ve çeşitli ülkelerde gelişmiş iş ve sanat kollarını anlatın’ diye buyurmuş. Vezirlerine bu görev için 5 yıl süre tanımış. 
Krallıktaki en akıllı adamları bir araya toplamışlar ve hükümdarın dileğini iletmişler. Beş yıl sonra vezirler sarayda tekrar toplanmış. Sarayın önünde sonu ufukta kaybolan bir deve kervanı duruyormuş. Her birinin sırtında iki dev heybe ve her heybede on büyük cilt… Hükümdar kükreyerek, ‘Benim ömrüm bunların onda birini okumaya bile yetmez! Söyleyin kısa bir tarih yazsınlar’ demiş. Bir yıl daha süre vermiş ve bir yılın sonunda on deve, her birinin sırtında iki heybe ve bunların üstünde de 1 cilt kitap varmış. Hükümdar çok öfkelenmiş.’ Bugüne kadar tüm ulusların yaşadığı yalnızca en önemli olayları yazmalarını söyleyin’ demiş. Adamların en akıllısı öne çıkmış ve ‘İsteğinize yarın kavuşacaksınız efendim’ demiş. 
Ertesi gün yaşlı bilge, elinde ufak bir tahta kutuyla içeri girmiş. ‘Ulu hükümdarım, tüm insanlık tarihinde yaşanmış ve önemli olayları burada bulacaksınız’ demiş. Hükümdar kutuyu açmış, kadife bir yastık üzerinde küçük bir kâğıtta sadece bir cümle yazılıymış: ‘Doğdular, yaşadılar ve öldüler…’
*
Bu bir cümleye sığan hayatımızda her şey oldukça güzel giderken korona virüs ile tanıştık ve bir anda hayatımızın kesintiye uğraması hepimizi derinden etkiledi. Belki de son kez okula gittik, son kez dışarıda kahve içtik, son kez sokaklarda özgürce koşturduk veya son kez birbirimize sarıldık. Olacaklardan habersizdik. Yaşamın bir adım dışına çıkmak ne çok şey fark ettiriyormuş insana. Kıymet bilmeyen biz hep bir bahane bularak elimizin altında olanların kıymetini bilememişiz hiç. Ufacık şeylere üzülmüşüz. Bazı şeylerin kıymetini onları kaybettikten sonra anlıyoruz. 
*
Hayatı eve sığdırdık, zihnimizdeki bütün düşünceler yerlerini sadece sağlığımızla olanlara bıraktı. Hepimiz bir anda belki de ölümle burun buruna gelip, hayatı, yaşamayı, aldığımız her nefesi gözden geçirmeye başladık. Belki doğanın bir mesajı bu bize, belki de ders çıkarmamız gereken bir sınav…
*
Bugünlerin de geçeceğini biliyoruz elbet. Doya doya nefes alacağız, dışarıda özgürce dolaşacağız, ailemize, arkadaşlarımıza sarılacağız. Yeniden doğup hayata yeniden başlayacağız. Bunun için ihtiyacımız olan tek şey inanç…