Dil, yaşayan bir canlı gibidir… Bazı kelimeler zamanla anlam değiştiriyor. Nurullah Ataç bir makalesinde, ‘Usta’ kelimesinin zamanla anlamını değiştirerek argoda kullanıldığını belirtiyor. ‘Usta’ kelimesi bir zanaatın uzmanı anlamını ifade ettiği halde zaman içerisinde anlamı değişmiştir.
Çilingir kelimesi de zaman içerisinde anlamını değiştiren bir kelime. Şimdilerde kilit açma ustası, anahtar yapımcısı işini yapan kişi şeklinde anlaşılıyor. Oysa İstiklal Harbi yıllarında demir çelik fabrikası yok. Çankırı’da demirciler arastası var. Orada her türlü demir işleri yapılıyor. Yüksek ateşte demir eritilip dövülerek kazma, kürek, tırmık ve benzeri demir aletler üretiliyor. Çilingir kelimesi ise DEMİR USTASI anlamında kullanılıyor. Çilingir Fevzi Usta deyince aklınıza Anahtarcı ustası gelmesin!
Adli Tıp 1923 yılında kuruluyor. Bu tarihten önce silahla işlenen suçlarda özellikle yivli silahlarda  kurşunun o silahtan çıkıp çıkmadığının tespiti için bilirkişiye başvuruluyor tıpkı şimdilerde olduğu gibi… Ancak bu konuda yetişmiş, bu işin eğitimini görmüş elemanlar yok. Cumhuriyet Savcıları Çankırı’da bir silahla suç işlenmesi durumunda, silahın kullanılmaya salih  olup olmadığı konusunda  ve  kurşunun çıktığı silahın saptanmasında  Fevzi Ustayı bilirkişi olarak görevlendiriyorlar. O konularda da uzman bir kişi… Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü hayranı, gerçek bir Kuva-i Milliyeci.
Çilingir Fevzi Usta Annemin Babası. Böyle bir dedenin torunu olmaktan büyük onur duymaktayım. Cumhuriyetin İlk yıllarında Çankırı’da motorhane var. Burada  buhar tribünü ile elektrik üretiliyor. Çok   sınırlı sayıda eve buradan elektrik veriliyor. Fevzi Ustanın evi de bu evlerden birisi… 2. Dünya Savaşı yıllarında radyo yayınını belediye, hoparlörler aracılığı ile halka duyuruyor. Evlerde elektrik olmadığı gibi radyo da yok. Annem ve dayım çok şanslı… Çünkü elektrikli ve radyolu bir evde büyüyorlar. Oysa baba çok şansız, evde gaz lambası ışığında ders çalışıyor. Babamın babası, babamla annem evlenmeden 1 yıl önce vefat etmiş. Nedendir bilmiyorum ağabeyim ve ben Fevzi Ustaya hep büyükbaba dedik.
Büyükbabam (Fevzi HASİPEK) ilk eşi vefat ettikten sonra anneannemle evlenmiş. Anneannem fırın sahibi bir işadamının kızı… Evliliklerinden 9 çocuk oluyor. Ama dayım ve annem doğuncaya kadar… Hepsi küçük yaşta ölüyor… Annem ve sayımda  önce ikiz çocukları oluyor birinin adı Muzaffer diğerin kini hatırlayamadım.
Onlar da iki yaşlarında vefat ediyor. Büyükbabam silah yapımında çok usta… Ağızdan dolma çeşit çeşit tüfekleri çocukluk yıllarımda hatırlıyorum. Öylesine ki bir tanesi çift namlulu, çakmaklı, küçük tabanca  oynarken tetiğin yayı kırıldı. Çizgi roman kahramanı Teksas’ın tabancasının aynısı… Onunla sıvırcık vuruyoruz… Tetiği kırılınca  kapsülün üstüne çekiçle vurarak kuş vurduğumu hatırlıyorum. Büyükbabam çok iyi bir avcıymış.  İkiz çocukları ölünce tüfeğini duvara asmış ve bir daha ava gitmemiş ve anneanneme demiş ki,  ‘Ben bu hayvanları vuruyorum. Allah da bana çocuk vermiyor. Verdiğini de elimden alıyor” 
Tövbe etmiş bir daha eline avlanmak için silah almamış. Yalnız bir keresinde  bir kartal civciv kapmıştı. Uzun namlulu kendi yaptığı ağızdan dolma tüfeği ile kartalı indirmişti. Gerçekten de daha sonra annem ve dayım sağlıklı olarak dünyaya geliyorlar. Annem 2014’de de vefat etti. Allah uzun ömürler versin dayım hala hayatta ve çok sağlıklı,  hala araç kullanabiliyor. 1930 doğumlu, annemden 2 yaş büyük.
Yazı dizisine aile büyükleri ile başladım. Bu pandemi döneminde boş boş evde oturacağıma hayat hikâyemi, başımdan geçen olayları, siyasi yaşamıma ilişkin anıları yazayım diye düşündüm. Uzunca bir yazı dizisi olacağa benziyor. Türkiye’de okuma yazma oranı %70-80 diye ifade ediliyor. Bilmem belki son yıllarda artmıştır.
%100 olsa ne fark eder! Bu oran okuma ve yazma bilenlerin oranı. Asla okuyanların ve yazanların oranı değil. Çünkü okuma bilen ama okumayan, yazmayı bilen ama yazmayan bir toplumuz. İstedim ki bazı siyasi yaşantıların da canlı tanığı olarak tarihe ışık tutayım, bildiklerimi, yaşadıklarımı kağıda dökeyim, hatalarımdan insanlar ders çıkartsın.  Başarılarımdan (eğer varsa) insanlar yararlansın. Bir mücadele adamının duygularını yansıtayım. Böyle bir düşünce ile yola çıktım. Bu konuda desteğini esirgemeyen ve beni teşvik eden Sayın Necati Masatlı’ya sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
(Devamı haftaya…)