Şu anda da hala vizyonda yer alan ve izleyenlerin öve öve bitiremeyip IMDb puanını 8.4’e kadar çıkaran “Zavallılar (Poor Things)” filminden bahsetmek istiyorum sizlere.

Sinema öğrencisi olduğum dönemlerde metaforik yapımlar, gerçeği açık açık anlatmak  yerine teşbih sanatını kullanarak anlatan senaryolar her zaman daha çok hoşuma gidiyordu, bilmiyorum belki de bu tür yapımları sevdiğim için kendimi sinefil olarak hissediyordum… Son 2 yılda ise çok fazla metaforun barındırıldığı illa bi toplum mesajı olmak zorundaymış gibi hissettiren filmlere ayar olmaya başladım. Sanırım hayat silsilesinde zevk aldığım şeylerin daha kolay ve anlaşılır olmasına ihtiyacım var artık.         

 Zavallılar filmi ise ne kadar bana seyir zevki verse de izleyicilerin yorumlarına baktığımda yönetmenin aslında toplumsal birçok olaya gönderme yaptığını ve sosyolojik düzeni eleştirdiğini öğrendim. Ki bana kalırsa bu filmde böyle bir şey yoktu. Yani artık her haltın her sanatın ne bileyim duvara elektrik bandıyla yapıştırılmış muzun bile altından illa sosyolojik bir anlam çıkarmak zorunda değiliz. İlla alengirli, yanarlı dönerli insanlar olmak zorunda da değiliz. Mesela bu filmden örnek verelim; dümdüz izlediğimde beni estetik olarak doyurdu, diyaloglar olarak güldürdü, senaryo olarak farklı bir bakış açısı kattı ve oyunculuklar olarak da hayran bıraktı. Ancak filmin mantığına girersek eleştirdiği noktalardan daha çok fahişelik mesleğinin bu kadar farklı yansıtılması beni biraz rahatsız etti. Biraz daha açmak istiyorum bu konuyu.

 Film, kendine Tanrı dedirten bir bilim insanının, çok usta olan cerrah Baxter’ın yetişkin bir kadın cesedine bebek beyni takması ve deneysel olarak bu kadını gözlemlemesini anlatıyor. Başrolümüz ve Emma Stone’un oyunculuğuyla ödüller alacağına emin olduğum Bella karakteri ise yeniden dirilmesine ve bir bebek beynine sahip olmasına rağmen içindeki kaşif ruha hayat veriyor ve öğrenip gelişiyor. Filmin konusu çoğu yapımdan oldukça farklı, ek olarak gerçekten kahkaha attıracak sahneleri de baya bol. Ben her detayını sevdim diyebilirim ancak daha demin de bahsettiğim gibi sevmediğim tek nokta fahişelik.           

 Bella karakteri bir süre sonra para kazanmak ve insanlar konusunda gözlem yapabilmek için hayat kadını mesleğini icra ediyor. Ancak bu mesleği öyle mantıklı açıklıyor ki bu bana biraz tuhaf geldi. Ancak bu kadar kaliteli bir senaryo varken bu tarz detaylara takılmamak lazım. Sadece günümüzde küresel olarak insanların bedenlerini para karşılığı satmasının bu kadar normalleştirilmesi birazcık can sıkıcı tabi.        

 Film bizlere kafesinden kurtulmuş ve yeniden hayat bulmuş bir kadını, sorgusuz ve affedici bir aşığı, içindeki şefkati gömüp gaddar olmak zorunda kalan bir adamı ve kibrinde boğulurken sefillik durumuna düşen bir gereksizi anlatıyor. İzlerken beni çok eğlendirdi, ancak sinema biletlerine tonlarca para vermeğe değecek bir film olduğunu düşünmüyorum. Dijitale düştüğünde hemen izleyin derim.