-“Evladım, acı haber tez yayılır. Bu duruma tanıklık edenlerin gözyaşları tükenip kurur; Alanya’ya hemen bir haberci gönderilir. Gücü kuvveti yerinde olan büyük, küçük kim varsa şehitlere olan son görevlerini yapmak adına Gündoğmuş, Penbelik Köyü, Gelesandra-Kuruca Mevkii’ne koşarlar. O dönemlerde yol, araç ve taşıyıcı araba olmadığından her kim nerede ölürse oraya defnedilirdi. Ancak orada toplanan halk, canlarını devlet için feda eden şehitleri orada bırakmak istemezler. Büyük fedakârlıklarla şehit askerlerin cenazeleri, Kuruca Mezarlığı’na getirilir. Toplu olarak kılınan cenaze namazlarının ardından, şehitler Kuruca Mezarlığına gözyaşları içerisinde defnedilir. O günkü şartlarda ebeveynler, kına yakıp askere gönderdikleri evlatlarının askerden dönmesini beklerler. Ancak uzun süre gelmeyince ümitlerini keserler. Şehit düştü haberi de gelince dualar ederler, şartlar gereği başka da yapacak bir şeyleri yoktur. Kim bilir hangi şehrin, hangi bölgenin askeriydiler. Ruhları şad, mekânları cennet olsun her birinin evladım” diyerek hacı amca bir nefes alır ve düşünceye dalar.

-“Âmin amca, eskiden köylerimizde yaşlı amcalar ve dayılarımızdan duyardık; seferberlik oldu falanca kişinin oğlu askere gitti, bir daha dönmedi, Çanakkale’de cephede kaldı diye. O zamanlar ulaşım imkânı olmayınca yapacak bir şey de olmuyor. Hacı amca, bizler bunları bilmiyorduk. Allah senden razı olsun, ne güzel anlattın. Mezarlığı duvarla çevirtmemiz çok isabetli olmuş. Çok teşekkür ederiz amca” deyip oradan ayrılan Yusuf Ergin, hüzünlü bir ruh hali içinde duvar yapan ustaların yanına varır. Ustalara hitaben; “Sormayın, bu mezarlıkta 40 tane şehit mezarı da varmış, bir hacı amca anlattı. Duvar yaparken daha çok özen gösterelim ve her gün şehitlerin ruhuna Fatiha okumayı ihmal etmeyelim” der. Devamında ustalara; “Mademki burada şehitler var; mezarlığın giriş kapısı önüne büyük bir bayrak direği dikelim, ona göre altyapısını da hazırlayıverin” diyen Yusuf Ergin’e ustalar; “Çok iyi olur patron, o iş bizim işimiz, hazırlarız” derler.

Hayırsever Yusuf Ergin, 29 Eylül 2021 tarihi itibari ile yaklaşık on dönümlük Kuruca Mezarlığının etrafını tamamen duvarla kapattırır. Mezarlıkta şehitlerin de olması nedeniyle, 2022 yılında mezarlığın girişine bir bayrak direği tesis eder ve ay yıldızlı bayrağımızı göndere çeker. Artık her yıl yayla mevsiminde bayrağımız Kuruca’da nazlı nazlı dalgalanıyor.

Sonuç olarak bu hazin olayın meydana geldiği tarihi araştırırken, Giğidağı çevresinde, Eğrigöl, Söbüçimen, Karabuynuzlar … gibi yaylaların da bulunduğu topografyanın korunması ve yaşatılması için bölgenin Milli Park olması adına çalışmalar yapan ekipte de yer alan, Yeminli Mali Müşavir Mevlüt Güven’le yaptığımız değerlendirmede; bu olayın Kanuni Sultan Süleyman Han’ın tahta çıktığı 1520 yılından sonraki yıllarda olabileceği kanaatine vardık. Kanuni’yle beraber Akdeniz’de hâkimiyet Osmanlı’nın eline geçmiştir. Deniz taşımacılığında yapılandırmalar belli bir süreç dâhilinde geliştirilmiştir. Osmanlı arşiv sistemi de her geçen gün geliştirilmeye başlanmıştır. Hele 1600’lü yıllardan itibaren mükemmel bir arşiv sistemi oluşturulmuştur. Askerlerin şehit düşmesi ile ilgili olayın tam tarihi bilinmemektedir ancak yukarıdaki değerlendirmelere göre; Kanuni Sultan Süleyman’ın tahta çıktığı ve devleti yapılandırmaya başladığı sürecin ilk başlarında olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca, Alanya Atatürk İlköğretim Okulu’nda görev yapan, eğitimci öğretmen Ali Doğmuş hocamla yaptığımız bir görüşmede; “Ben Kırşehir Âhi Evran Üniversitesinde okurken, 1990 yılı, Şubat ayında Kırşehir Eğitim Fakültesi’nin kütüphanesinde, Toroslar’ı ve kervan yollarını anlatan eski bir kitapta bu hazin olayı aynı şekilde bilfiil okudum” diyerek olayı bana nakletmiştir. Bu konu üzerine yaptığım araştırmalardan bir sonuç alamadım. Ahi Evran Üniversitesi Eğitim Fakültesi eski dekanı, tarihçi hocamla yaptığım telefon görüşmesinde; “Ben emekli oldum. Ancak Eğitim Fakültesi’ne yeni kampüs yapıldı, fakülte oraya taşındı ve fakültenin kütüphanesi de taşındı. O eski kitapları bulmak çok zor, bulamayız. Ben senin için bir baktırayım” dediler. Ancak bir sonuç alamadık. Yine Kırşehir’de okuyan Alanyalı öğrencilere araştırttım, yine yok dediler. Bu konu da ayrıca üzerinde konuşulması gereken bize özgü bir olay.

Bu hazin olayı, efsaneyi bizzat yanıma gelip anlatarak yazılmasını isteyen hayırsever insan Yusuf Ergin’e çok teşekkür ederim. Allah yaptığı hayrı kabul eylesin. Ayrıca Yusuf Ergin’e olayı anlatan amcanın rahmetli olduğunu duydum. Rabbim gani gani rahmet eylesin, ruhu şad olsun.  -SON-