(HİCAZDAN-HORASANA, HORASANDAN -ANADOLUYA)

Asya’nın kandilleri olarak tanımlanan Orta Asya’da İslam’ın inkişafına hizmet etmiş büyük zatların medreselerini, okullarını, türbelerini ziyaret edenler hayranlıklarını gizleyemiyorlar. Maveraünnehir’de; Buhara, Tirmiz, Semerkant, Merv, Oş, Fergana, Hive ve Taşkent’te ilim ve İslam Medeniyetinin en güzel örneklerini vermiş olan, itikatta mezhep imamız, İmam Ebu Mansur Mâturîdî, Tasavvuf ehli Hoca Ahmet Yesevî, yol gösterici Şah-ı Nakşibendi Hazretleri başta olmak üzere Yusuf Hemedânî, Ferganî, İmam Tirmizî, İmam Buharî gibi birçok manevi şahsiyet hala ışık saçmaya devam ediyorlar. Hoca Ahmet Yesevî’den feyz alarak İslam’ın yayılmasına öncülük eden Horasan Erenleri Anadolu’nun İslamlaşmasında büyük rol oynamışlardır. Hz. Mevlana, Hacı Bektaş-i Veli, Yunus Emre, Şeyh Edebali, Hacı Bayramı Veli gibi manevi zatların hizmetlerinin büyüklüğünü tanımlamak imkânsız.

Medeniyet, ilim ve bilim anlamında dünya tarihine geçmiş; “Güneş, doğudan yükselir” ifadesi ve bir isim olarak “Batı” bile, varlığını “Doğu”ya muhtaçtır, sözü boşuna söylenmemiştir. Orta Çağda,  ilim ve fende batının fersah, fersah önünde yer alan doğu medeniyetinin temellerinde Allah’ın vermiş olduğu aklın kullanılması ve tefekkür müessesinin işletilmesi yer alır. Bu sebeple, İslam Dünyası ilimde, fende, sanatta öne geçmiş ve harikulade eserler ortaya koymuştur. Müslüman bilim adamları, itikatta mezhep imamımız İmam Mâturîdî’nin; varoluşun amacı ve kısacık hayatta yapılması gerekenler anlamında, merkezine yaratılmışların en üstünü insanı alarak nasıl hareket edilmesi ve düşünülmesi gerekir tasavvurundan hareketle ortaya koyduğu kuralları rehber edinmişler ve uzmanlık alanlarına göre çalışmalar yapmışlardır.

Hasan Onat’ın, Haziran-2017 tarihli Türk Yurdu Dergisinde yayınlamış olduğu “Mâturîdî’nin Düşünce Sistemi üzerine”  adlı makalesinde şu ifadelere yer veriliyor; Akıl, Allah’ın insana vermiş olduğu en büyük nimet, Mâturîdî’nin ifadesiyle “en aziz” şeydir. Böyle bir nimetin verilmiş olmasının sebebi, hikmeti ve buna bağlı olarak da sorumluluğu olmalıdır. Mâturîdî aklın düşünmek, tefekkür etmek, anlamak için yaratıldığına şöyle dikkat çeker: “Akıl yemek ve içmek için düzenlenip yaratılmış değildir. Çünkü yeme içme konusunda akılsız canlılar akıllı olanlardan çok daha güçlüdür. Demek ki akıl, ibret almak ve tefekkür etmek için yaratılmıştır.” Doğru bilgi, insana madde üzerinde tasarruf gücü verir. Bilim, ancak akıl sayesinde var olabilir. Bilim, insan ürünüdür. Bilimsel bilgi,  bilimsel bir yöntemle ve aklın etkin kullanılması sayesinde elde edilebilir. Mâturîdî, bu gerçeği şöyle ifade eder: “İnsan yaratılmışları yönetmek yeteneği ile sivrilmiş, bu uğurda güçlüklere göğüs germek, onlar için aklen en elverişli bulunanı araştırmak, iyi ve güzel olanları tercih edip, bunlara aykırı olanlardan sakınmakla mümtaz kılınmıştır. Bu hususları bilmenin yolu ise, nesne ve olayları incelemek suretiyle aklı kullanmaktan ibarettir, başka da bir yöntem de mevcut değildir.”

Aklı kullanmanın ve çalışmanın önemini anlatan Mâturîdî’nin bu görüşlerini benimseyen Türk ve Müslüman Bilim adamları inanılmaz eserlere ve buluşlara imza atmışlardır. Doğu’nun sahip olduğu bilgi ve teknoloji zamanla ipek yolu vasıtasıyla da batıya doğru taşınmıştır. Türkistanlı ilim adamlarının sahip olduğu bilgi ve tecrübe, her asırda, güneşini kaybetmiş Batı’yı aydınlatmaya devam etmiştir. Bu ilim adamlarından sadece İbn-i Sina, dört yüzün üzerinde makale kaleme almıştır. Bunlardan günümüze ulaşabilen çok azı dahi dünyayı kendine hayran bırakmaya yetiyor.  Bîrûnî, Avrupa’dan beş yüz yıl önce gezegenlerin yörüngeleriyle ilgili hesaplamalar yapmış. Uluğ Bey, Kopernik’ten daha doğru bir şekilde Güneş takvimini hesapmış ki, kullandığı usul günümüzde bile özelliğini korumaktadır. Ünlü kâşif Kristof Kolomb da deniz yolculuğunu, Ferganî’nin hesaplamalarına göre yapmıştır. Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, birçok ayetin başlangıcında uyarı ve ikaz niteliğinde geçen; “Düşünmez misiniz!, Akletmez misiniz!” ifadeleri de gösteriyor ki, yaratılmışların en üstünü olan insanlığa sorumlulukları açıkça anlatılmaktadır. Geldiğimiz noktada, millet olarak tarihimize bakıp hem manen, hem madden terakki etmenin yollarını ve sebeplerini iyi anlamış, bilhassa kan ve göz yaşının hakim olduğu günümüzde, eski çağlardaki gibi dünyayı yeniden huzurun merkezi yapacak ülkü ve fikir sahibi gençler yetiştirmeye artık daha çok ihtiyaç var. Ve bu ufukları gösterecek gerçek mütefekkirlerin yetiştirilmesini ve yetişmesini temenni ediyoruz.

(DEVAMI YARIN)