Dün sabah Tuz Gölünde susuzluktan ölmüş flamingoların fotoğrafları ve videoları ile güne başladık. Tarım alanlarının sulanabilmesi için bilinçsiz bir şekilde tatlı sular ile bahçeleri sulamak isteyen insanlar birçok canlının ölmesine yol açtı. Küresel ısınma artık geri dönüşü olmayan bir noktada. Küresel olarak ısınıyoruz, atmosfer güneşten gelen zararlı ışınları eskisi gibi filtrelemiyor, su kaynaklarımız tükenmeye başlıyor, denizlerimiz kirleniyor, ormanlarımız yanıyor, doğal yaşamdan uzakta binaların içinde nefes almaya çalışıyoruz.
    Doğa bize her gün mesaj gönderiyor. Ancak onu dinlemek yerine duymamazlıktan geliyoruz. Bu gün flamingolar ölüyor susuzluktan. Bundan kim bilir kaç yıl sonra bizler susuzluktan neler yaşayacağız. Bunu hiç düşünmüyoruz. Ne de olsa bize gelene kadar ölecek olan binlerce canlı var, felaketleri sonra düşünürüz diyoruz. Oysaki sandığımız kadar uzak değil bu felaketleri yaşayacağımız yıllar. 
    Her şey atmosferin delinmeye başlanması ve buzulların erimesiyle başladı diyoruz. Ancak öyle değil. Her şey şehir hayatının çarpık bir şekilde oluşması ve doğayı kirletilmesi ile başladı. Fabrikalar ilk başta makinelerin kullanılmasıyla birlikte üretimi hızlı ve fazla hale getirirken oldukça faydalı görünüyordu. Kent yaşamına girebilmek ve iş olanakları sebebiyle kente taşınan insanların oluşturduğu çarpık kentleşme sonucu fabrikalar şehrin içinde kalmaya başladı. Plansız bir şekilde yaşanan bu gelişmeler sonuçlarını yıllar sonra gösterecekti. 
    Kendi ellerimizle kirletiyoruz dünyayı. Elimizdeki çöpleri denize, akarsuya veya herhangi bir yol kenarına atmak çok kolay geliyor. Denize attığımız çöpler yüzünden binlerce canlı yaşamını yitiriyor. Plastiklerin doğada yok olabilmesi için yüzyıllar geçmesi gerekiyor. Hal böyleyken bir de su kaynaklarımızı sanki sonu yokmuşçasına kullanıyoruz. Bilinçsizce tüketiyoruz. Bilinçsizce tarlaları suluyor, bulduğumuz her noktada bir çalışma yapmaya çalışırken boruları patlatıyor, yeraltı sularını plansız bir şekilde kullanıyoruz. 
    Siyasi tartışmalar, parti savaşları, izlenen politikalardan daha önemli bir konu ile karşı karşıyayız. Küresel ısınma yaşam alanlarımızı bir bir ele geçirmeye başlamışken insanoğlu olarak bizlerin önlem almaktan ziyade olağanüstü bir hale bürünüp hareket etmemiz gerekmektedir. Mevsimlerin kaymış olması tarımı etkiliyor. Etkilenen tarım sonucu yetiştirilen ürünler zarar görüyor, mevsiminden önce çıkıyor veya fazla kuraklıktan etkilenmemesi için plansızca sulamalar yapılıyor. Sonuç olarak doğanın var olan dengesi bozulmuş oluyor ve ilerleyen yıllarda yaşanılabilir bir dünya hayalinden uzaklaşıyoruz. Çünkü böyle gittiği durumda yaşamaktan öte istediğimiz gibi özgürce nefes alabileceğimiz bir dünya olmayacak. Acil bir şekilde kuraklığın önüne geçmek adına küresel ısınma için dünya olarak kollektif bir şekilde hareket etmemiz gerekiyor. Ülke çıkarlarını bir kenara bırakıp gelecek nesillere yaşanılabilir, nesli tükenmiş hayvanların olmadığı, enerji kaynaklarının planlı bir şekilde kullanıldığı bir dünya için mücadele etmeliyiz. Sonra değil, başkası yapsın değil, bizi ilgilendirmiyor değil. Hemen şimdi tam da şu anda adım atmaya mecburuz. Yoksa hep birlikte yok olacağız.