Gündemin hızla değiştiği bu günlerde her gün olan olaylara yetişmek biraz zorlayıcı hale dönüşüyor bizler için. Bunu kolaylaştırmak ve gündemden uzaklaşabilmek adına çeşitli meydan okumalara katılıyoruz. Bunun ismine de ‘’Challenge’’ diyoruz. Özellikle pandemi döneminde eve kapandığımızda bu tarz meydan okumalara daha sık katılmaya başladık. Tuvalet kağıdını kaç kere sektirebiliriz, evde lahmacun yapabilir miyiz, eski fotoğrafları yeniden canlandırma, spor yapma, aile içi şaka videoları çekme gibi çeşitli meydan okumalarımız oldu. İçinde yer aldığımız bu meydan okumaları da sosyal medyamızda yayınlayarak arkadaşlarımıza göstermek istedik.
Meydan okuma adına son katıldığımız etkinliklerden birisi de yirmili yaşlarımızı paylaşmak oldu. Herkes albümleri karıştırmaya başladı, facebook gönderileri yeniden gözden geçirildi. Hayatlarının yirmili yaş dönemlerine ait fotoğrafları yayınlarken de o yıllara dair özlemlerimizi dile getirdik. ‘’Ah ne güzel günlerdi, o zamanlar ne kadar da çok heyecanlıydık ne kadar çok tutkum varmış, heyecanım keşke o zamanlardaki gibi olsa.’’ Gibi düşünceler etrafımızı sarmaya başladı. Gerçekten de o hayatımızın o yıllarında her şey daha mı güzeldi? İster yaşlı ister yetişkin olsun yirmili yaşlarından büyük olan herkes ortak duygular hissediyordu. O yıllarda her şey daha kolaydı veya en azından bizlere öyle görünüyordu. 
İnsanların yaşadığı şehirler/ülkeler, yaş grubu, yaptıkları meslek, evli/bekar olması veya hayallerini gerçekleştirmiş olup/olmaması fark etmiyordu. Herkes o yaşlarını özlüyordu. O yaşlardaki her şeyi yapabilirim hissini ve özgüvenini özlüyordu. Dilediği gibi kısıtlama olmaksızın dışarı çıkabildikleri zamanları özlüyordu. En çok da pandeminin olmadığı, evlere kapanmadığımız, dışarıda yemek yiyebildiğimiz, konserlere gidebildiğimiz zamanları özlüyorduk. Basit bir şekilde içinde yer alabildiğimiz etkinlikleri özlüyorduk. Şimdi bunları yapabilmek hem uzak hem de lüksmüş gibi geliyor bizlere. Oysa bir zamanlar her şey ne kadar basitmiş. Her gün yaptığımız şeyler kısıtlandığında değerlerini anlamaya başladık.
İnsanlar olarak bizler yirmili yaşlarımızı özlerken bu yaşlarını göremeyen kişileri de hatırladık. Hiç yirmi yaşında olamayacak ve cinayet ile hayatları son bulmuş kadınlar da vardı. Bizim duyduğumuz o özlemi ve heyecanı hiç yaşayamayacak olan kadınlar. Daha küçük yaşlarda hayatını kaybeden çocuklar vardı. Oynayacak oyunları yarım kalmış çocuklar. Hiç anlamadıkları bir anda bir gecede savaş nedeniyle hayatını kaybeden insanlar vardı. Onlardan geriye sadece isimleri ve yakınlarının bitmeyen acı dolu gözyaşları kaldı.
Peki, yirmili yaşlarını pandemide geçiren gençler neler yapacaktı? Yıllar sonra bu yaşlarına dair bizimle aynı özlemi yaşayacaklar mıydı? Yoksa bu yaşlarını lanet okudukları ve hiç hatırlamak istemedikleri bir anı olarak mı düşünecekler? Bilemiyoruz. Tüm bunları yaşayıp göreceğiz. Geçmiş yıllara ait anılarımızı gün yüzüne çıkartan bu meydan okuma bizlere unuttuğumuz veya gözden kaçırdığımız duygularımızı, umutlarımızı yeniden hatırlamamıza yardımcı oldu. Yeniden heyecanlandık, umutlandık ve bir şeyleri başarabileceğimizi, değiştirebileceğimizi hissettik. Sizce de bu duygularımızı bu sefer unutmadan hayatımızı sürdürebilsek bir şeyler değişebilir mi? Ne dersiniz?