Amerikalı yaşlı bir turist Türkiye’yi ziyaretinden sonra ülkesine döner. Karısı sorar, "Türk mutfağı meşhurmuş. En çok hangi yemeği beğendin?"
Kocası, "Karnıyarık" deyince Kadın ister istemez sorar, "Karnıyarık da nedir?" Kocası, "Pişmemişi benimkine benziyor, pişmişi seninkine benziyor" der. Sayın Cumhurbaşkanımız kendisi ekonomisttir. O da bilir hayat pahalılığına karşı kesin çözüm üretmek yerine geçen yıl olduğu gibi üç, beş soğan, patates deposuna baskın yaparak polisiye tedbirlerle bu işin çözülemeyeceğini. O bilmiyor mu? Üç, beş zincir marketteki fiyat etiketlerini, fahiş fiyat olup olmadığını denetlemek için görevlendirilen müfettişlerin fiyat artışlarına çare olmayacağını. Yapılanlar ekonomiyi iflasa sürükleyen Saray rejiminin
dayanılmaz hale gelen hayat pahalılığı karşısında, başarısızlığını örtmek için topun taca atılması pozisyonudur.
Dar alanda kısa paslaşmalar. Fiyatlar doğrudan doğruya arz ve taleple ilgilidir. Talep çok, arz edilen mal kısıtlı ise fiyatlar yükselir. Tersi ise arz edilen mal çok, talep az ise fiyatlar düşer. Örneğin, yazın piyasada hıyar çoğalır. Dolayısı ile fiyatlar düşer, kışın ise tersi olur. Üretim azalır, hıyar fiyatları yükselir. Onun için yükselen fiyatlarla en iyi mücadele şekli üretimi artırmaktır. Tarım ülkesiyiz. Her ne kadar mercimek Kanada, saman Bulgaristan, patates Suriye, buğdayı Rusya’dan ithal etsek de ben hala tarım ülkesi olduğumuzu düşünüyorum. Toprağa attığımız tohum daha toprağa düşmeden filizlenip yeşeriyor. Devlet çiftçisini desteklemeli. Tarım girdilerinde sübvansiyon uygulanmalı, çiftçinin borcunu silmeli, hacizleri kaldırmalı. Plânlı bir tarımsal üretime geçilmeli. Çiftçi ne ekeceğini, kaç dönüm ekeceğini bilmeli. Adam patates bu yıl çok para ediyor, gelecek yıl herkes patates ekiyor. Patates fiyatları yerlerde sürünüyor. Bu sefer soğan çok para, herkes gelecek yıl soğan ekiyor. Bu sefer soğan fiyatları yerlerde sürünüyor. Patates fiyatları tavan yapıyor. Çiftçi bu kısır döngünün içinde dönüp duruyor. Plânlı yapılan bir üretimle hem fiyatlar pazarda, marketlerde istikrara kavuşur hem de üreticimizin yüzü güler. Yoksa Saray yönetiminin uyguladığı polisiye tedbirlerle bir yere varamayız. Yazık oluyor bu ülkeye. Nasreddin Hoca bir köye misafir olmuş. Önüne incir koymuşlar. Hoca inciri çok sevmiş. Bir yıl sonra Hoca aynı köyden geçerken köye yine misafir olmuş. Köylüler Hocayı tekrar köylerinde görünce çok
sevinmişler. Hocaya sormuşlar:
"Hocam sana ne ikram edelim?"
Hoca bir yıl önce yiyip tadı çok hoşuna giden incirin ismi aklına gelmeyince:
"Komşular siz geçen sene bana bir şey ikram etmiştiniz. Rengi eflâtuni, içi çekirdekli falan" deyince, köylüler onun anlatımından patlıcan olduğunu düşünerek Hoca’nın önüne patlıcanı koyarlar. Hoca patlıcanı ısırır, bakar ki tat falan yok. Hoca, "Komşular siz bunun hem boyunu uzatmışsınız hem de
tadını kaçırmışsınız" der. Biz de konuyu hem uzatıp hem de tadını kaçırmayalım. Yazımıza son noktayı koyacağımız yeri bilelim. Yüzünüzden gülücükler hiç eksilmesin.