Geçen günlerde yorumladığım Tünelden Önceki Beyaz Ev serisinin ikinci kitabıyla sizlerleyim.

Seri kitaplarını okumayı daha çok sevdiğimi keşfettim. Hem karakterlere, atmosfere ve olaylara olan bilgiçliğin verdiği tanımışlık hissi hem de ilk kitaptan aklında kalan soru işaretlerine bir cevap bulup üzerine daha da çok soru işareti edinme bilinmezliği.

 Serinin ilk kitabında da bahsettiğim gibi. Polisiye bir kitap olduğu için onlarca tahminler yürütüp merak duygunuz bir o kadar kabarıyor. Bu yüzdendir ki bu tarz hem merak ettiren hem de yalın olan kitapları okumak zihni gerçekten dinlendiren bir aktivite.

 Ben yine de ilk kitabı daha çok sevmiştim. Çünkü ilk eserdeki karakterler daha çok polislerden oluştuğu için daha da ciddiye almama neden olmuştu, ikinci kitabında ise olayı çözen karakterler 4 kişilik bir arkadaş grubuydu. Polislerden eksik kalan bir yanı yoktu ancak ister istemez çok gençlik olayına girilmiş gibi hissettim ben. Ancak kitabın sonlarına doğru bu arkadaş grubuyla ilk eserdeki karakterler kesişince her şey öyle bir tatlı geldi ki size anlatamam.

 Serinin ilk kitabında Beyaz Ev'in etrafında bulunan insan uzuvlarının gizemi çözülmeye çalışırken koskocaman bir organ kaçakçılığı örgütünün çökertilmesi ve gerçeklerin ortaya çıkarılmasını anlatıyordu. Kitaptaki paranormal olaylar ise yıllardır kayıp olan ve organları çalınmış olan insanların ruhlarının huzura kavuşmamasıydı.

 İkinci kitapta ise İstanbul'un çeşitli noktalarında çarmıha gerilmiş şekilde bulunan kadın cesetlerinin gizeminin çözülmesi ve bu cesetlerin üzerindeki takıların o 4 kişilik öğrenci grubundan birine ait olmasının alakası çözümleniyordu. Ve serinin isminden de tahmin edeceğiniz üzere olay dönüp dolaşıp ilk mevzuyla bir yerlerde kesişti ki bu kısım benim okumaktan en zevk aldığım nokta oldu. 

  Kafa dağıtmalık akıp giden bir eser ben kesinlikle ve kesinlikle öneririm.