Son günlerde gün içinde dört mevsimi yaşarken dışarı çıkarken ne giyeceğimiz konusunda kararsız olabiliyoruz. Hava güneşli diye düşünüp ona göre giyindiğimizde yağmurlu havaya hazırlıksız yakalanmış olabiliyoruz. Ya da tam tersi hava durumuna bakıp yağmur yağacak diye şemsiyemizi yanımıza aldığımızda ve ona göre giyindiğimizde bu sefer güneşli havada elimizde eşyalar ile dolaşmak zorunda kalabiliyoruz. İşte tıpkı dışarı çıkarken kıyafet ve yanımıza alacağımız çanta seçimimizi belirleyen hava durumu gün içerisinde farklı duyguları bir arada yaşamamıza da neden olabiliyor.

Genel olarak yağmurlu ve gri bulutlarla kapalı olan hava kasvetli ruh hali ile eşleşirken, güneşli havalar baharı çağrıştırdığından neşeli olma durumu ile eşleşir. Gerçekten de bu durum her zaman için geçerli midir bir düşünelim. Hava durumunun bir etkisi olduğu aşikar ancak yüzde yüz hava durumuna bağlı olarak mı bu duyguları yaşıyoruz? Veyahut böyle alıştık diye duygularımızda da kolaya kaçmayı mı tercih ediyoruz?

Bir örnek ile düşünmek gerekirse yaz mevsiminin geldiği ve havaların ısınmaya başladığı bu günlerde hepimizin aklında tatile çıkma telaşı var. Dolayısıyla tatile çıkmış ve paylaşım yapan insanları görünce biraz içimiz daralmıyor mu? Başkaları tatil yaparken, eğlenirken, dinlenirken biz çalışıyorsak bu durum bizim canımızı sıkabilir. Oysa ki havalar açık olsa bile canımız sıkılabilir. Başka bir açıdan bakacak olursak kış geldiğinde yağmurlu havalarda evde yapılan toplanmalarda arkadaşlarımız ile bir araya geldiğimiz için bu durumdan keyif alır ve mutlu oluruz. Bu tablo bize gösteriyor ki hava durumu ilkel bir etken ve yıllardır toplumsal olarak eşleştirdiğimiz bir düşünceden ibaret. Duygularımız veya ne hissettiğimiz daha çok bizimle ve deneyimlediğimiz olaylarla ilişkili.

Böyle bakınca hava durumuna göre değişen ruh halimizin olması biraz demode kalıyor olsa da bu ilkel eşleşme aslında ilk insanlara dayanıyor. Hava durumu şartları kötüleşince tek bir yerde mahsur kalan ve göçebe yaşamaya alışmış insanlar için oldukça zorlayıcı olsa gerek. Aynı şekilde havaların ısınmasıyla birlikte başka diyarlara göç etme ve yiyecek bulma konusu daha da kolaylaşacaktı. Bu nedenle baharın gelişi her toplumda törenler eşliğinde kutlanır. Bir yerde kapalı kalıyor olmak bize bağlı olmayan ve kontrole demediğimiz hava şartlarından kaynaklandığında kendimizi sınırlandırılmış hissederiz. Temelde yaşadığımız bu kasvet kısıtlanmak istemeyen ilk insanın duygularından gelir. Dışarıya çıkma noktasında kısıtlanmayacağımız zaman ancak havaların güzelleşmesiyle başlar. Havaların güneşli olduğunda içimizde yaşadığımız neşe de aslında özgür olabilmekle ilişkilidir.

Günümüzde başka faktörler işin içine girdiği için duygularımızı tek bir temelde değerlendirmek veya tek bir nedene bağlamak zorlama olacaktır. İnsan karmaşık bir canlı iken bir de üstüne toplumsal olaylar ve sorumluluklar eklenince duygularımızı da kolaya kaçacak şekilde yaşamaya başlıyoruz. Oysa ki duygularımız bizim için olmazsa olmaz gücümüzdür. Yaşam enerjimiz veya motivasyonumuz duygularımıza bağlıdır. Duygularımızın geçişken ve değişen durumlar olduğunu bilsek de kontrolünün bizde olduğunu hatırlamamız gerekiyor. Ne dersiniz?