Değerli okurlar,
Benim en çok beğenip, sürekli dile getirdiğim bir söz mealen şöyleydi: 
“Tarihi ile övünen milletler patatese benzer. Zira patatesin yenen değerli kısmı toprağın altında, üstünde ise bir ot, yani küspe bulunur.”
Hiç dikkat ettiniz mi?
Millet olarak, 10, 20, 30 değil, 100, 200, 500, hatta binlerce yıl önce yaşamış, bilim adamlarından çok, değerli siyasi aktörleri bayrak edinmekle meşgulüz. 
Bizim bu zaafımızı çok iyi bilen siyaset adamlarıyla, film ve dizi yapımcıları sürekli tarihi kahramanları ve kahramanlıkları gündeme taşıyorlar. 
Osmanlının genişleme ve başarıdan başarıya koşulan dönemleriyle, o dönemlerdeki padişahlarla, kimi kahramanları öne çıkarılırken, gerileme dönemiyle, kaybedilen savaşlardan hiç söz edilmiyor.
Osmanlı İmparatorluğu’nun en parlak döneminde ülke toprakları 5 milyon 200 bin kilometrekareden bugün 783 bin 562 metrekareye nasıl düştü?
Hiç düşünen var mı?
Aslında, gerileme yani yenilgilerle dolu süreci iyi tahlil edip, bu süreçten ders çıkartmamız gerekmez mi?
Kurtuluş Savaşı’mızda cephe arkasında kaçaklara engel olmak için bekleyen hatta kaçmaya çalışanları vuran askerlerimizle, ülkenin dört bir yanında, dağlara çıkıp eşkıyalığa soyunan asker kaçaklarından hiç söz eden yok!
Hasan İzzettin Dinamo’nun sekiz ciltlik “Kutsal İsyan” eserini okursanız, bu vatanın kurtuluşu için mücadele eden kahramanlarla birlikte, hainleri ve hainlikleri de öğrenirsiniz.
Hele hele, 5-10 vatanseverle birlikte, bir vadiye pusu kurup, düşmanın ilerlemesine engel olmaya çalışan yiğidi derdest edip ekmek ve tuzla düşmana teslim eden hainleri ve hainlikleri hiç unutmamalıyız.
(Bu kahraman subayın ismini unutup, “Kutsal İsyan” kitabının 8 cildini de günlerce karıştırmama rağmen, bir türlü ismi bulamadığım için sizlerden özür diliyorum. Tekrar baştan sona okumam ise, göz rahatsızlığım nedeniyle mümkün değil.)
Demem o ki.
Kahramanların kahramanlıklarının, bu ülke ve bu ülke insanı için ne kadar önemli olduğunun genç kuşaklar tarafından daha iyi anlaşılması için hainlerin hainlikleri de ortaya konmalı!
Çok daha ilginci, hatta komiğe kaçanı ise, kimi siyasetçilerin iç siyasette ipin ucunu iyice kaçırmaları bir yana, dış siyasette, diplomasi dilini bir kenara bırakıp, sokak ağzıyla, yabancı siyasetçilere, hatta devlet adamlarına esip gürleyerek meydan okumaları anlaşılır gibi değil!
Bu konuda ben siyasetçilere kızmıyorum.
Benim kızdıklarım bu hamasi çıkışlara prim verip alkışlayan vatandaşlarımız.
Adamın, benim gibi ayakta duracak hali yok.
Mikrofonu eline alınca, aslan kesilip, ona buna verip veriştirmeye başlayınca, meydanı dolduranların, neredeyse rahmetli Müslüm Gürses’i dinleyen fanatikler gibi, ellerinde jilet olmasa da kendilerini bir an önce savaş meydanına atmak isteyen aslanlar gibi kükremeye başlamaları bana çok komik geliyor.
Ne yazık ki.
Bunların çoğu da, şu ya da bu biçimde, bedelli askerlik yapan ya da yapacak olan uyanıklar!