İnşallah, bu tefrikaya dönüşüp uzayıp giden, köşe yazısı serisi kabak tadı vermemiştir!
Bıkanlara müjde verebilirim.
Bugünkü son.
Gelelim bugünkü haytalığımıza.
Gene atölye dersindeydik.
Ziya Bey bize ödevler verdikten sonra, “Ben toplantıya gidiyorum. Kavga gürültü yapmadan verdiğim temrinleri tamamlayın” diyerek, sınıftan ayrıldı.
Böyle durumlarda bizim sınıfta durduğumuza hiç şahit olmadığımdan, hemen yerimden fırlayıp, “Ben sahaya gidiyorum” diyerek dışarı çıktığımda, arkama baktığımda hiçte yalnız olmadığımı gördüm.
Sahaya geldiğimizde diğer sınıflardan şu ya da bu biçimde kırmış üç-beş kişi top oynuyorlardı.
Hemen aralarına girip iki takım oluşturup başladık maça.
Aşağı yukarı bir saati aşkın bir süre sonrasında.
Biri, 
-“Hoca geliyoooor.” 
Diye bas bas bağırmaya başladı.
Herkes çil yavrusu gibi dağıldı. 
Çoğu, çam ağaçlarının arkasına saklanırken, kimi de mezarlığın duvarındaydı. Her zaman rahat bir biçimde duvara tırmanmamız için taşlarla yaptığımız bir nevi merdivenden mezarlığa kaçtılar.
Ben mi?
Basiretim mi bağlandı, nedendir bilinmez, nereye kaçacağımı şaşırdığımdan olacak koskoca sahanın ortasında, tek başıma öylece durup Ziya Bey’e alık alık bakıp duruyordum.
Ziya bey eliyle beni yanına çağırdı.
Kös kös yanına gittim.
-“Buyur hocam.”
-“Biz buyurmasına buyurduk da, sizin burada ne işiniz var.”
-“Hocam 4-B ile yarım kalmış iddialı bir maçımız vardı.”
-“Çok üzgünüm. Şimdi de benim yüzümden yarım kaldı değil mi?”
-“Öyle oldu.”
-“Bırak gırgırı. Cezadan kurtulmak istiyorsan tek tek bugün dersten kıranların hepsini bana teslim edersin. Yoksa biliyorsun senin cezan epeyce çoğaldı.”
-“Bak ilk iş olarak şu ağacın arkasında saklanmaya çalışan akılsızı yanıma getir.”
Hocanın dediği tarafa baktım. Çam ağacının arkasına saklandığını sanan o iri yarı Rıfat’ın kıçı olduğu gibi meydandaydı.
Yanına gidip. 
-“Rıfat hoca seni çağırıyor” dedim.
-“Defol git şuradan, bak fena yaparım.”
-“Oğlum kıçın meydanda hoca görüyor seni.”
Dediğimde istemeye istemeye yerinden kalkıp birlikte hocanın yanına gittik. 
Hoca, 
-“Hadi bakalım, şimdi birlikte diğerlerini bulup yanıma getirin” dediğinde.
-“Hocam tek tek onları bulmamız çok zor.”
-“Ben zor mor anlamam, sınıfta yoklamayı yaptım, kimlerin burada olduğunu biliyorum. Boşuna nefes tüketmeyin, ceza olarak hepsini bana siz teslim edeceksiniz.”
Rıfat’ın yüzüne baktım, şaşkın, alık, alık yüzüme bakıyordu ne yapacağız der gibi.
Hocaya dönüp.
-“Hocam bunları size eksiksiz teslim etmemiz için sizin çaktırmadan mezarlığın duvarının şu taştan yapılmış merdivenin arkasında beklemeniz gerekiyor. Siz oraya giderseniz biz onları size postalarız” dedim.
Hoca duvara baktıktan sonra bu teklif hoşuna gitmiş olacak ki, on beş dakika sonra “Operasyona başlayabilirsiniz” diyerek yanımızdan ayrıldı.
Hoca bizim merdivenden mezarlığa geçtiğinde arkadaşların görebileceğini düşünerek mezarlığa kapıdan girmeye karar vermiş olmalı ki on beş dakika süre verdi.
15-20 dakika sonra avazım çıktığı kadar yüksek sesle bağırmaya başladım.
-“Hoca gitti kaçııın” diye.
Ağaçların arkasından çıkan çıkana herkes mezarlığın duvarına çıkıp aşağı atlıyordu.
En sonunda Rıfat ile biz kalmıştık.
Rıfat da atladıktan sonra ben merdivenden çıkıp duvarın üstüne oturup.
-“Hocam benim atlamama gerek var mı?”
-“Sen atlamayabilirsin” Dedi.
Aşağıdaki manzara çok komikti. 
Gülmekten ölürsünüz.
Her atlayan kurtulduğuna sevinirken hocayı karşısında görünce apışıp kalıyormuş.
İlk atlayan başta olmak üzere herkes her atlayana gülmekten kendini alamamış.
Tabii Ziya Bey de çok gülmüş.
Arkadaşlar sürekli bu olayı hatırlayıp gülüp durdular.
Değerli okurlar siz de tam duvara çıkıp atlamaya kalktığınızda ya da atladıktan sonra hocayla karşılaştığınızı düşünün.
Bir de atlayıp yakalandıktan sonra hocanın arkasında sıraya girip diğer atlayanların ne duruma düştüklerini düşünün.
Sanırım, kesinlikle gülüyorsunuzdur.
Yoksa gene mi yanıldım?    
Değerli dostlar. 
Okulumuzun tam anlamıyla  “Hababam Okulu” haline gelmesinde ise, 
1960 darbesi sonrasında lise mezunlarının yedek subay olmalarının kaldırılmasının da etkili olduğunu söyleyebiliriz!             
                                                     -NİHAYET SON-