Değerli okurlar.
Salı günkü yazımda değindiğim gibi.
Okula gelince.
Okul, eski bir paşaya ait malikane üzerinde yer alıyordu.
Çok güzel ağaçlarla bezenmiş geniş bir alanı,
Koskoca havuzu ve çok düzgün bir futbol sahası bile vardı.
Manolyayı ben ilk orada gördüm.
Sonradan da başka bir yerde görmüşlüğüm yok.
Manolya ismi o kadar hoş ve narin ki, genelde gül benzeri bir bitki sanırsınız.
Ne yalan söyleyeyim ben öyle sanıyordum.
Çınar gibi koskoca bir ağaç olduğunu görünce şaşırıp kalmıştım.
Bizim okula gelenlerin önemli bir bölümü.
Lise de okuyamamış, zengin çocuklarının, askere gittiğinde yedek subay olabilmek için gelenlerdi.
İşte bu yüzden de, Rahmetli Rıfat Ilgaz’ın Kastamonu Abdurrahman Paşa Lisesinde geçen, kaleme aldığı Hababam Sınıfı’nın o komikliklerle dolu serüvenlerini, bizim sınıfın aratmayacağını rahatlıkla iddia edebilirim.
Bunca detaydan sonra nihayet yazının özüne dönüp,
Bugün size ilk komik olayımızı anlatayım.
Ama olaylara girmeden önce de bir konuya açıklama getirmek zorundayım.
O da.
Olaylarda benim aldığım rolleri sakın ha ispiyonculuk olarak anlamayın.
Zira hocalarımız da bizim zekice yaptığımız komik şakaları anlayışla karşıladıkları gibi zaman, zaman bazı olaylarda aktif olarak da rol alıyorlardı.
Bu yönüyle Ziya hocamızı çok sevdiğimiz gibi onu unutmamız mümkün değil.
30 yıl sonra 4-A sınıfı bir araya geldiğimizde Ziya hocada bizimleydi.
Komik olayımıza gelince.
Rıfat diye çok samimi olduğum bir arkadaşım vardı.
Rıfat çok yakışıklı, vücut çalışan, hastalık hastası ve dalgalı saçlarına çok özen gösteren sürekli ıslatıp, ıslatıp  tarayan birisiydi.
Onu kızdırmayı çok seviyordum.
Yüzün sararmış desem morali bozulur çoğu zaman hemen  revire giderdi.
Hatta günün yarısında okulu terk edip doktora gittiği bile olmuştu.
Bir gün teknik resim dersinde önlü arkalı oturuyorduk.
Arkadaşlara işaret edip Rıfat’a bir numara çekeceğimin sinyalini verip.
Önümdeki dosya kağıdına elimdeki sabit kalemin ucunu çakıyla sürterek toz haline getirdikten sonra,  tozu Rıfat’ın arkasından kafasına üfledim.
Sabit kalemin tozu ıslatıldığında masmavi olur. 
Arkadaşlar olacakları tahmin etmiş olacaklar ki kıs kıs gülmeye başladılar.
Belli bir süre geçtikten sonra teneffüs zili çaldı.
Rıfat gene her zaman olduğu gibi tuvaletin yollunu tuttu.
Tabii biz de çaktırmadan arkasından tuvalete daldık.
Rıfat ilk iş olarak aynanın karşısına geçip, saçlarını elleriyle ıslattıktan sonra başladı taramaya.
Saçlarını taradıkça kafası masmavi olduğu gibi yüzüne doğru da bu mavi su akıyordu.
Ben hemen bağırmaya başladım.
Arkadaşlar koşun Rıfat’ın kafası yarıldı kanı masmavi zehirlendi galiba. Dediğimde 
Rıfat elini kafasına götürüp sonra ıslaklığın rengini görünce yere yığılıp kaldı.
Bu sefer de ben korkup telaşlanmaya başladım.
Hemen üç beş arkadaş o iri yarı Rıfat’ı kucaklayıp koşarak revire götürdük.
Görevli bizi odadan çıkarttı.
Biz olayın ciddi boyutlara varması nedeniyle gülmeyi bırakmış ciddi bir biçimde endişe etmeye başladık.
Sağlıkçı ambülans isteyecek mi istemeyecek mi diye merakla onu bekliyorduk.
Çok şükür ambülans falan istenmedi.
Rıfat bir iğne ile kefeni yırttı.
Bizim yakışıklı kafasından akanı mavi kan olarak görünce benim bağırmamın da etkisiyle zehirlendiğini sandığı için bayılmış.
Rıfat’ın hastalık hastası olması şakayı tehlikeli hale getirdi. 
Aslında bu tür tehlikeli şakaların yapılmaması gerekir.
Bu ve benzerleri şaka değil. 
Eşek şakası.
Ama gene de bunu yapan maalesef bendim!