Peygamberimiz "Et, dünya ve ahirette yiyeceklerin efendisidir" buyurmuşlar.

Eve iki ekmeği zor götürdüğüm yıllar. O yıllar ete hasret  Kurban Bayramı’nın gelmesini ailecek dört gözle beklediğimiz yıllardı. O yıllar bizim köyün Yörükleri henüz yerleşik düzene geçmemişti. Sabah akşam evin önünden koyun, keçi sürüleri geçerdi.

Benim oğlanın evin önünden geçen koyun, keçi sürülerini göstererek "Baba, et et" diyerek yalvarması yıllar geçse de hafızamdan silinmez. Hatta bir gün çocuk işi daha da ileriye götürdü. Evin önünden geçen keçi sürülerinin içine "Et yiyeceğim" diyerek daldı. Zavallı keçiyi çobanın da yardımıyla çocuğun elinden zor kurtardık.

Her ne kadar iki ayağının üzerinde durabilen, eline aldığı taşı fırlatabilen, av olmaktan, çıkıp avcı konumuna geçmiş Homo Sapiens dediğimiz ilk modern insan türünden önce atalarımızın bitkisel besinlerle yaşamlarını sürdürdüklerini antropologlar bize anlatsa da ateşi bulan insanoğlu ızgara etin tadını alınca bitkisel beslenmeyi ikinci plana itmiş, et ağırlıklı beslenmeye yönelmiştir.

Bilim adamları her ne kadar sebze ağırlıklı beslenmenin ömrü uzattığını, sindirim sistemimizin bitkisel beslenmeye daha uygun olduğunu, doğaya baktığımız zaman etobur hayvanların ömürlerinin kısa olduğunu söyleseler de etle beslenenler daha zeki olup güdülen değil, güden pozisyonunda oluyor.

Demokrasinin olmadığı ülkelerde et tüketimi oldukça düşük. Yıllık 7 veya 8, 9 kilo gibi. Demokratik ülkelerde tüketilen et miktarı neredeyse bu ülkelere göre 8-10 kat fazla. Fazla et tüketmeyen Etiyopya, Ruanda, Nijerya gibi ülkelerin insanları var olan statükoyu sorgulamaz. Temel nedenlerinden birisi de yetersiz beslenmeden kaynaklı. Onun için bu toplumlardan bilim adamı çıkmıyor. Onun için bu toplumları yöneten diktatörler halkı açlıkla boğuşurken, dünyanın en zenginleri listesinde.

Sabık Genel Müdür Osman Uzun’un "Bizim fiyatlar çok düşüktü. Çok uzun kuyruklar oluşuyordu. Bu nedenle zam yaptık" açıklaması bana pek inandırıcı gelmedi. Bence iktidar açlıkla boğuşan, yeterince beslenemeyen, yeterince günlük protein almayan beyni gelişememiş, sorgulamayan, biatçı bir toplumun temellerini atıyor gibi geliyor bana.

Hz Ali'nin "Kırk gün et yemeyenin ahlakı, çehresi kötüleşir. (bozulur) Kırk gün üst üste et yemeye devam edenin kalbi katılaşır" dediği rivayet olunur.

Kaç kırk gün geçti evlerimize et girmeyeli. Onlar kaçıncı kırk her günü tıka basa et yerler. Bizlerin psikolojisi bozuldu. Onların ise kalpleri katılaştı. Yalnız kendi iktidarlarını düşünür oldular.

Biz yine de başımızı öne eğip enseyi karartmayalım.