Yüzbaşı Sırrı Bey, ikindi vakti yeni gelen eratı teftiş ederken, içlerinden bir tanesinin saçının sağ tarafının kınalanmış olduğunu görür ve takılır: “Hiç erkek kınalanır mı?” 
Mehmetçik yanıt verir: “Buraya gelmeden önce anam kınalamıştı komutanım!” Komutanın isteği üzerine anasına haber salar ve nedenini sorar. Ana bir mektup yazarak yanıtlar: “Ey gözümün nuru Hasan’ım, köyümüzde rahat rahat oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev gibi yanıyor. Sen ecdadından, babandan aşağı kalamazsın… Ben, senin anan isem, beni ve seni Allah yarattı, vatan büyüttü. Sen bu ailenin seçilmiş kurbanısın. Hasan’ım söyle zabit efendiye. Bizim köyde kurbanlık ayrılan koyunlar kınalanır. Ben de seni vatana kurban adadım. Onun için saçını kınalamıştım. El- hükmü billah. Allah seni İsmail Peygamber’in yolundan ayırmasın. Seni melekler şimdiden rahmetle anacaktır. Gözlerinden öperim. Anan-Hatice” 
                 
Büyük bir destandır Çanakkale! Binlerce canın toprağa düştüğü, vatan sevgisiyle gözünü kırpmadan şehadete yürüyen, düşmana aman vermeyen köklü bir ulusun destanıdır. Çanakkale Savaşı öyle bir savaştır ki analarımız kuzularını kınalayarak gönderdi. İşte bu kınalı kuzularımız “Çanakkale Geçilmez” sözünü dağlara, ovalara ve hepsinden önemlisi düşmanların beyinlerine kazıdı. 
                 
Bir imtihandır Çanakkale! Türk’ün ateşle, Türk’ün yoklukla, Türk’ün kendisiyle, sabrıyla imtihanıdır. Fedakarlığın en son noktası, iman gücünün neler yaptırabileceğinin açık bir delili, şanla şerefle dolu tarihimizin en parlak sayfasıdır. Türk’ün gücünün tüm dünyaya ispatıdır. Öyle çok kahramanı, öyle çok tanığı vardır ki, her an yanımızda, her daim bizimle. Bazen Nusret olur adımız, bazen Hakkı Binbaşı, Seyit Onbaşı oluruz bazen de. Ve Anafartalar’da bir komutan, adı Mustafa Kemal! Kurşunlara siper ettiği gövdesine, kalbinin tam üstündeki saat şahittir. Bazen evladını cepheye uğurlayan bir ana oluruz, gidişi mutlaktır, dönüşü muallak… Daha on beşinci yaşında! 
                
Toprağın altında koyun koyuna yatan bir manadır Çanakkale! On beş yaşında dalından düşen körpe yaprak. Bunun için çıktılar yola okunan dualarla, söylenen türkülerle, yakılan kınalarla. Cephede yokluk, iliklerine işleyen soğuk onları bekliyordu. Çarığı yok, ekmeği yok, bir tas çorbası, suyu yok…  Ama iman gücü var. Allah’ a inanmak, vatanı kurtarmaya inanmak, kazanmaya inanmak, Ata’ ya inanmak ve zafere inanmak.  Çünkü Çanakkale topla tüfekle geçilmez. Göğüsler siper oldu, ölüme yürüdü her bir nefer şehadet şerbetini içtiler.  Çanakkale’de, Anafartalar’da, Conkbayırı’nda, Arıburnu’nda. Bu inanç karşısında yenilgiyi kabul etti düşman ve “geldikleri gibi gittiler.” 
                 
Yenilmezliktir Çanakkale! Ölümsüzlüktür. Özgürlük için, bayrak için ölüme yürüyüştür. “Çanakkale Geçilmez” diye tüm dünyaya başkaldırıştır.
Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
                                                                                        
Saygı, rahmet ve minnetle…