Uyumak istiyorum. Aklımdan geçen milyonlarca düşünceden uzaklaşabilmek için. Hadi uyu düşünme onları diyorum kendime. Böyle dedikçe daha çok aklıma geliyor unutmak istediklerim. Telefonda dizi izlerken veya televizyonda ne olduğunu bile bilmediğim programları dinlerken uyuyakalıyorum. Sabah uyandığımda sanki savaştan çıkmış gibi uyanıyorum. Uyuyunca dinlenmem gerekmiyor muydu? En azından uyuyabilmiştim bu da bir şeydi benim için. Uyandım ama yapılacak işleri sıralıyorum ve aklımda bir plan yapmaya başlıyorum. Bir yandan da telkin ediyorum kendimi ‘’düşünme onu boş ver, işine odaklan, en iyisi bir şarkı açayım.’’. 
 Nasıl oluyordu da düşünmek istemediğim şeyleri daha çok düşünmeye başlıyordum? İstemediğim ot burnumun dibinde biter misali kaçmak istediklerim içten içe beni kemiriyor gibi. Ardından ufak bir araştırma yapmaya başlıyorum. Karşıma benimle aynı durumu yaşayan insanlar çıkıyor. Bazıları buna beyaz ayı, bazıları pembe fil, bazıları istenmeyen düşüncelerden uzaklaşma, bazıları da içimizdeki iştahlı maymun diyordu. İsimler farklıydı ama anlatma istedikleri aynıydı. Kaçmak istediğimiz düşüncelerden uzaklaşmak sandığımız kadar kolay olmuyordu. 
Bu konuda ilk bilimsel çalışmaları yapan Wegner’i okumaya başlıyorum. Wegner benim yaşadığım bu duruma uzaklaştırılmaya çalışılan düşüncelerin ortaya çıkmasını sağlayan ironik işlem teorisi olduğunu söylüyor. Dostoyevski’nin ‘’Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları’’ adlı kitabında geçen bir cümle ile başlıyor her şey. "Bir kutup ayısını düşünmemeye çalışın. Göreceksiniz ki, o lânetli şey her an aklınıza gelecek.". kitapta yer alan bu cümleden hareketle Wegner bir araştırma yapıyor. Bu araştırmada beyaz ayıyı düşünmemeleri istenen grubun daha fazla beyaz ayıyı düşündüklerini tespit ediyor. Wegner buradan hareketle bir şeyi düşünmek istemediğimizde zihnimiz bir yandan bu düşünceden kaçınmaya çalışırken diğer yandan aynı düşünce üzerine daha fazla yoğunlaşmaya başladığını söylüyor. Bu tıpkı olumsuz düşünmemeliyim dedikten sonra kendimi olumsuz durumları düşünürken veya hayatımla ilgili felaket senaryoları yaratmama benziyor. Aklım kendini bir kısır döngüye sokuyor ve bu kısır döngü içerisinden çıkamadığım anlarda kendimi daha kötü hissetmeye başlıyorum. 
Gün içinde yaşayabileceğim her anı veya her durumu kontrol edemeyebilirim. Aynı şekilde zihnimden geçen ve uçuşan yüzlerce düşünceyi de kontrol edemem. Peki, uzaklaşmak istediğim ancak bir türlü kaçamadığım düşüncelerimle ilgili ne yapabilirim? Belki de bu sorya cevap bulduğumda her şey daha kolay olacak benim için. İlk olarak dikkatimi başka bir konuya yönlendirebilirim. Madem zihnim benim kontrolüm dışında da işlemeye devam ediyorsa en azından ne konuda işlem yapacağını ben belirleyebilirim. Bu; yeni bir fikir üretip onun üzerine düşünmek olabilir, ilgilendiğim bir konu hakkında araştırma yapmak olabilir, şarkı söylemek olabilir. Tüm bunları yaparken kendimi birkaç parçaya bölerek iş yapmaktan uzaklaşabilirim. Aynı anda bütün işleri yapmaktansa tek bir işe odaklanıp onu tamamlamaya çalışabilirim. Yapacağım planlamayla birlikte zamanımı ve düşüncelerimi kontrol edebilirim. Sonrasında kaçmak istediğim bu düşünceler üzerinde yoğunlaşmak için bir zaman belirleyebilirim. Akşam saat 9.00-10.00 arasında veya kahvemi içerken bunları düşüneceğim gibi belirli bir saat içerisinde uzaklaşmak istediğim düşüncelerime zaman ayırabilirim. Zihnime bunu ertelediğimi ancak daha sonrasında bu olumsuz düşüncelerle ilgili çalışacağım mesajını vermiş olurum. Ancak uzaklaşmak istediğim düşüncelerim üzerine yoğunlaşmak için ayırdığım zamanı sadece buna ayırabilirim. Aklımdan bu düşünceler geçerken ne hissediyorum, bu düşünce bana ne hissettiriyor, ne oluyor da ben böyle düşünüyorum, yaşadığım hangi olay böyle düşünmeme/hissetmeme yol açıyor gibi soruları yanıtlama çalışabilirim. Kendime yönelttiğim sorularla birlikte kendime ilişkin yeni bir farkındalık kazanabilirim. Sonuçta bu düşünceler birer sonuçsa bu sonuca ulaşmama neden olacak bazı olaylar veya durumlar yaşamış olmam gerekir. Bu nedenle bu düşünceleri ortaya çıkartan durumları keşfedebilirim. Böylece hayatımdaki hangi durumlar bana nasıl hissettiriyor sorusuna bir cevap bulmuş olurum. Kaçmak isterken, bilinçli bir şekilde kendime ve zihnimden geçen düşüncelere odaklanmak sonrasında kendimi daha iyi tanımama yardımcı olabilir. Belki de sadece nefesime odaklanmak, her nefes aldığımda vücudumdaki değişimleri izlemek bana yol gösterebilir. 
            Yaşam dediğimiz süreç daima ileriye giden bir yolmuş gibi dursa da arada iniş çıkışlar mutlaka olacaktır. Sonuçta hava her zaman güneşli olmuyor. Hava durumu bile sabit değilken daima olumlu düşünceler etrafında sürüp giden bir yaşam olması da muhtemel değil. Bu durumda duygu ve düşüncelerimde de fırtınalar olabileceğini, arada yağmur yağabileceğini kabullenebilirim. Tıpkı olumlu düşünceler gibi kaçmak istediğim düşüncelerin de hayatımda olduğunu görebilirim. Böylece kaçmaktansa olumsuz düşüncelerin bana yaşattığı deneyimleri fark etmek benim için daha yararlı olacaktır. Tüm duygular birer deneyim değil mi zaten? Hepsinden kendimize dair bir şeyler öğrenmiyor muyuz? O zaman kaçmak istediğimiz, düşünmek istemediğimiz düşüncelerimize de bir kulak verelim. Bakalım bize ne söyleyecek? Ne dersiniz?