Keşke şöyle başlayabilseydim yazmaya, mesela dün gece rüyamda seni gördüm üstümde bulutlar dolaşıyordu, senin gözlerin buğulu mu buğulu... Dışarıdan yağmur sesleri geliyor, yıldızlar görünüyor pencerelerden...
Kendimi senin kollarına bıraktım, al götür beni nereye istersen diye yazabilseydim keşke...
Ama yazılmıyor yazdırmıyorlar, insanın yüreği izin vermiyor...
Aslında çoğumuz biliyoruz insanlarımızı yarısı can evlerinde duyuyorlar yaşamanın ağırlığını acısını, yani yaşamak kurşun gibi acı bazı insanlar için... Açlık korkusu ölüm korkusunun önüne geçti üzgünüm, tekrar edersem bende bunlardan söz etmek istemezdim bu kadar gerçek olmasa...
Biz böyle dedikçe bazı arkadaşlar senin durduğun yer neresi diyorlar, hatta sen ne içiyorsun diyenler bile var, yani arkadaşlar bizim de kendileri gibi tozpembe görmemizi istiyorlar ülkenin gidişatını...
Sokakları caddeleri kendileri nasıl görüyorsa öyle görelim istiyorlar... İnsanlara uzak ve yabancı yaşıyorlarsa biz ne yapalım... Mesele merak ediyorum insanları camilere sabah namazına çağıran Kentin müftüsü bunlardan, yani evlerine ekmek girmeyen ev kiralarını ödeyemeyen elektrik parasını ödeyemeyen ailelerden de söz ediyor mu gelenlere?
Çokları yoksulları boş ver der gibi, evine ekmek götüremeyen babaların gözlerindeki kahrı boş ver der gibi, tenceresi kaynamayan anneler yok der gibiler... 
Bizimde kendileri gibi herhangi bir partinin yanında olmamızı istiyorlar... Yani onlara göre ya Ak partili olmalısın, ya da Cumhuriyet Halk partili veya ötekilerden birinden olmalısın ki, söz sahibi olasın
Ve sen de ey halkım ey insan kardeşlerim sende onları dinler oldun, onların her şeyi bildiğini bileceğini sandın sende, bazen alkış tuttun bazen çok yaşa sen bir tanesin dedin...
Hayır değilim efendiler, hiçbir partili değilim olmak zorunda değilim olmayacağım da... Kaç kez dedim her hangi bir partiye mensup olanlar, söylemeleri gerekli gerçekleri bile söylemiyorlar, söyleyemiyorlar...
Aralarında yaptıkları kavgalar, sadece kayıkçı kavgası... Ahmet Arif’in sözü ile dört bir yanımız puşt zulası, gerçeklerin görünmesini istemiyorlar, camilerde yapılan konuşmalar dâhil... Ve beyaz adalar hep kendileri konuşsun kendileri dinlensin istiyorlar...
Bir daha bir daha tekrar edeyim, her hangi bir partiden falan söz etmiyorum, bir danışıklı dövüş seyrettiğimiz...
Ve hep güçlülerden yana bir düzen, savundukları hepsinin...
Ne mi yapacağız diye soran varsa, gerçekleri görecek gerçekleri savunacak gerçekleri yeniden inşa etmek için gayret edeceğiz...
Ülke diye hak diye kardeşlik diye bir derdimiz olacak... 
Bu konuda derdi olmayanların yapacağı bir şey yok...
Onlar sadece kendi çıkarları peşinde koşanlar...