Son bir hafta içerisinde birbirinden farklı ve bizleri dehşete düşüren olaylara şahit olduk. Bir kadın avukat ayrılığı kabul etmeyen ve kabullenemeyen eski nişanlısı tarafından herkesin bulunduğu bir restaurantta öldürüldü. Üstelik bunu yaparken eve gizlice girip gelmesini bekledi. Yemek yeme bahanesiyle kandırmaya çalıştığı eski nişanlısını polis karakolunun yanındaki bir yere götürmeye ikna etti. İnsanlardan yardım istemeye çalıştı ama sesini duyuramadı. Yaşamak gibi en temel hakkı üçüncü sayfa haberlerine aşk cinayeti başlığı altında konu edilecek bir şekilde elinden alındı. İnsan olarak en temel noktada yer alan yaşama hakkı ve özgürlüğü yeniden düşüneceğimiz bir nokta haline geldi. Kadın olarak hayatımız bu kadar kolay bir şekilde basit ve içi doldurulmayacak sebepler yüzünden son bulabiliyorsa ne kadar özgürüz gerçekten?
Bir başka haber olarak geçtiğimiz hafta İstanbul Fatih’te bir köpeğe şiddet ve tecavüzde bulunulduğu haberiyle güne başladık. İnsan olarak birbirimize zarar vermeye devam ederken bu yetmiyormuş gibi diğer canlılara da zarar veren kişiler var. Kendini ifade edemeyen hayvanların zorla toplatıldığı bu günlerde sokak hayvanlarını korumaya çalışırken aynı zamanda evinde koruma altında olduğunu düşündüğümüz canlıların yaşamlarının da tehlikede olduğunu görüyoruz. Sokak hayvanlarına müdahale etmek yerine bu canlıların güvenliğini sağlamak daha iyi bir çözüm olamaz mı? Belki de canlı bir yaşamın sorumluluğunu alacak her insanın artık belli testlerden geçmesi gerekiyor. Bu canlı bir hayvan, bir çocuk veya bir bitki bile olabilir. Tüm savunmasız canlıların yaşam özgürlüğünü tehdit eden bir sistem de özgürlük dediğimiz şey hayali bir rüya olarak var oluyor maalesef.
Yukarıda yer alan haberlerin dışında Elazığ’da 20 yaşındaki genç yaşamına son verdiği haberi hepimizi derinden yaraladı. Aile ve kaldığı yurdun baskısına dayanamayan genç intihar etti. Hayatın belirli kurallar çerçevesinde ilerleyebileceğine inanan insanların farklı düşüncelere ne kadar tahammülsüz olduğunu gördük. Kaldığı yurdun kurallarına dayanamayan ve ailesinden gördüğü baskı nedeniyle başka seçeneği olmayan genç hayalleri ve annesine alamadığı fırın düşüncesiyle aramızdan ayrıldı. Son günlerde yaşamına son veren gençlerin haberlerini gördükçe ne kadar özgür ve bağımsız olduğumuz üzerine yeniden düşünmek gerektiğine inanıyorum. Toplumsal yapının bizleri ve yaşamlarımızı ne kadar sınırladığını görmüyor muyuz hala? İdeolojiler kendini sürdürmeye devam ederken gencecik insanlar ölüyor. Dayanamadıkları için ölüyorlar. Parasızlığa, gördükleri şiddete, yaşadıkları travmalara dayanamıyorlar. En kötüsü de biz onların sesini duyup ellerinden tutamıyoruz.
Tüm bu haberleri düşündüğümüzde 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü daha da önem arz etmesi gereken bir gün haline geliyor. Farkındalığa ve bağımsız bir haber yayıncılığına ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu gösteriyor. Çoğu gazete sayfaları boş veya benzer haberler ile dolu. Neden mi? Çünkü gerçek bir haberi ortaya koyup yayınlamak cesaret istiyor artık. Hayatınız veya mesleğiniz belirli kişiler elinde olduğunda yeterince özgür olamıyorsunuz. Bağımsız bir kuruluş olması gereken gazeteler ne kadar bağımsız olmaya çalışırlarsa o kadar toplumdan dışlanmaya ve yok olmaya başlıyor. 
O halde sizlere soruyorum. Tüm bu olayları düşündüğümüzde gerçekten bağımsız ve özgür müyüz? Yoksa bağımsız ve özgür bir birey olarak yaşamak kitaplarda veya hayallerde kalan bir ütopya mı artık?