Geçtiğimiz yıl uzaya gitme görevi ile ilgili çeşitli haberler okumuştuk. Ay’a gitme planları yapılmıştı. Hatta ‘’Götür beni aya’’ şarkılarıyla süreci takip etmiştik. Bu yıla geldiğimizde bir anda Alper Gezeravcı’nın uzaya gideceğini öğrendik. Süreç nasıl oldu, nereden nereye geldi hiç bilmeden haberin şaşkınlığı ile bayraklarımızı asalım dedik.

Alper Gezeravcı’nın uzaya giden ekip içerisinde yer alması büyük bir gurur elbette. Bunun aksini söylemek mümkün değil. Üstelik gelen videolar sonrası koltuklarımız kabarmadı desek yalan olur elbette. Atatürk’ün sözlerini tüm dünyaya ileten Alper Gezeravcı kalbimizin derinliklerine dokundu. Gündemimiz bir anda bu videolar ile doldu. 

Sonra bir durup düşünmeye başladık. 55 Milyon dolar verilen biletin hesabını yapmaya başladık. Bu noktada yine bölünmeler yaşadık. Bir grup o paraya neler yapılabilirdi dedi, bir grup iyi ki gitti para iyi bir şey için kullanıldı dedi, diğer bir grup da o para ülkede kalsa ceplerine kalırdı en azından gurur duyacağımız bir iş için harcandı dedi. Kimin haklı olduğunu sorgulamayacağız çünkü herkes kendine göre haklı. Herkes bir şey söyledi ama parayı toplu bir şekilde hayal etmek herkes için çok zordu. 

Alper Gezeravcı tarihe geçti. Bu konuda hemfikiriz en azından. Şimdiden memur adayları sınavda bu konuyla ilgili soru çıkar diye detayları öğrenmeye çalışıyor. Durumu anlamaya çalışmak, gurur duymak veya arka planını sorgulamaktan ziyade sınavda hangi kısmı çıkar diye uzaya çıkma macerasını takip etmek ne kadar trajikomik. Kim ne derse desin belli bir zaman geçtikten sonra kendi dertlerimize döndüğümüz senaryosu hiç değişmiyor. 

Günün sonunda kendi evimize geldiğimizde (eğer gidebileceğimiz bir evimiz varsa tabi) karnımızı nasıl doyuracağımızı düşünüyoruz. Kim uzaya çıkmış, kim ne demiş, kimler kavga etmiş, hangi yasalar çıkmış pek de umrumuzda olmuyor maalesef. Gün boyu enerjimizi ay sonunda maaşımızı alacağımız işimize harcadığımız için akşam aklımızda olan sadece uzanmak, sosyal medyada bir şeylere bakmak ve sonra uyumak oluyor. 

Para harcamamak için yemek yiyemeyen bir zamanda uzaya giden bir astronotumuz için gururlanmak sadece bir gösteridir. Yüzümüzü gökyüzüne çevirdiğimizde ayaklarımızın çamurlarını fark edemiyorsak dönüp bakmadığımız içindir. Yahut ayağımızın ıslaklığına alıştığımız içindir. Ayağın kuru ve sıcak olmasını hiç bilmediğimiz veya olmayacakmış gibi geldiği içindir. Ne dersiniz, yıldızlar hiç ulaşamayacağımız bir noktada geldiğinde kendimizi daha aciz hissetmiyor muyuz?