Ekranın başına oturduğunuzda bitirmeden ayrılamayacağınız bir dizi.

Gizem ve gerilim çok iyi yansıtılmış ama asıl iyi olan yanı ortadaki gizemin izleyicinin de çözememesi.

Netflixteki mini diziler arasında favorilerimden olan bir yapım.

Birkaç bölümlük kısa ve öz diziler izlemek film izlemekten daha çok keyif verir hale geldi. Hele ki bu diziler aynı The Watcher dizisi gibi gizem ve gerilim doluysa olayı çözme aşkıyla başından kalkamıyorsunuz ekranın.

The Watcher oyunculukları, çekimleri ve müzikleri olarak gayet yerinde olan bir yapımdı. Konusuna gelecek olursak da eğer;

Olayımız şu; klasik amerikalı tatliş bir aile yeni hayat yeni neşeler diyerek banliyödeki kocaman bir eve taşınıyorlar ve bu eve takıntılı olan gözcü diye birinden mektup almaya başlayarak tehdit ediliyorlar. Gerçek bir hikaye olması ise bu olayı daha da enteresan hale getiriyor.

Ailemiz, özellikle de ailenin babası Dean bu mektupları kimin yolladığını çözmek için kafayı yiyor. İşi de pek kolay olmuyor çünkü adamın etrafında bir tane hayırlı insan evladı yok. Komşularının hepsi küçük birer ufak tefek cinayetler merve aksak skilli yüklenmiş ruh hastaları.

Ben dizi boyunca pek bir mantıksız nokta bulamadım ve merakım da hep zirvedeydi.

Kesinlikle önerebileceğim bir dizi. Aynı zamanda bu tarz, başından kalkamayayım olayı çözemeyim de sinir krizi geçirip kendimi paralayım yapımlarını seviyorsanız Kore yapımı olan Memories of Murder filmini de öneririm. O bundan da beter hiçbir akıl yürütemiyorsunuz.