Uzun uzun sözler etmeye gerek yok... Biz bu çağın fiyakalı kaybedenleriyiz biz, kaybettikçe direnen yalancılara, talancılara, kentleri yalnızca kendilerinin sanan yüreğinde merhamet taşımayan kimi adamlara...

Fiyakalı yoksullarıyız ülkenin ve şehirlerin, ama harama direnen, haksızlığa direnen, kendilerini put sananlara...

Kimsenin malında, parasında, gücünde gözü olmayan ve bilen, güç sahibi olanların, servet sahibi olanların sanıldığı kadar insan kalmadığını...

Bazılarının kendilerini Tanrı’nın yerine koyduklarını, ne yaparsam doğrudur dediklerini, oysa yaptıkları çok şey yanlış, çok şey kendi çıkarlarına uygun... 

Fiyakalı fiyakalı haksızlığa uğrayanlarıyız, olsun...

Hor görülenleri...

Ama inanınca fiyakalı inanları Allah'a...

Susarken fiyakalı susanları...

Sevdalanınca mutlu olan...

Kimi vakitler çılgınlar gibi göğe bakan, dünyada senden güzel kadın yok diyen sevdiği kadına...

Annesine...

Bu da bizim hayat hikâyemiz sevgili Günce!

Ne yapsak denk düşmüyor yaşamaya kimi sözlerimiz, domates, biber fiyatları kadar ilgilendirmiyor kimilerini yoksullar... 

Adaletsizlik işte...

Bir işe yaramıyor ne kadar sesimizi yükseltsek, çünkü onlar sadece varsılların sesini duyuyorlar...

Onlar ülkeyi yönetenler, kentleri yönetenler, anla işte...

Kimi zaman evinden uzak çocuk gibi korkusu gibi korkular içimizde, kimi zamanlar Yusuf sevinci kuyudan çıkan...

Nasıl desem başka?

Desen söz uzar gider, zamanı değil...

Eskiden baharlardan söz ederdi şairler, ben de badem çiçekleri deyip sözü bitireyim...

Belki bir gün, bademler yeniden çiçek açtığı vakitler, olur ya seviniriz biz de...

Annelerin ağzında hayır dualar...