İnsan doğar, büyür ve yaşlanır tıpkı ağaç gibi. Ve gün gelir her şeyden daha kıymetliniz olabilecek, hayattaki en büyük şansım, hayallerimin nefesi diyebileceğiniz hayat arkadaşınız karşınıza çıkar. Hastalıkta sağlıkta, varlıkta yoklukta, iyi günde kötü diye devam eden yaşam halkalarını bir araya getirerek, hiçbir surette birbirinden ayrılmayan ve bir o kadar da güçlü bir zincir ortaya çıkar. İşte bu zincir hayat ağacının temelini oluşturmaktadır. 
Aşılmaz okyanuslar nasıl ki dayanıklı, fırtınada bile ayakta kalabilen gemilerle aşılabiliyorsa, doğumdan kara toprağa kadar süren yolculuk da ancak güçlü ailelerle aşılabilmektedir. Aile bir ağaçtır; yaprağının gölgesi nefes, meyvesinin tohumları gelecek olur. Yeni yeni ağaçlar dünya ormanlarının çiçeği burnunda üyeleri olarak toprakla buluşur ve yol ikiye ayrılır: ya bu toprakta bitmek, ya da bu toprağı bitirmek? 
Yeni ailelerin vereceği bu karar, olmakla olmamak arasındaki en ince ve aynı zamanda en önemli çizgidir. Elbette, olmamak gayesiyle hiç kimse bu yolculuğa çıkmaz. Eşler karşılıklı olarak çok güzel düşüncelerin ve eylemlerin yaşandığı bir ortamda; mutluluk gemisiyle o liman senin bu ada benim diye seyahat ederken, zamanla oluşan deliklerden geminin su aldığını fark etmezler. Bir de bakmışsınız, görmüşsünüz ya da duymuşsunuz o efsane gemi batmış! Peki acıyla derinleşen, öfkeyle zirve yapan, yalnızlıkla devam eden, hüsranla sonuçlanan bu süreçte ailenin su almasının ve batmasının neden olan delikler nelerdir, hiç düşündünüz mü?
Evlilik sonrası romantizmin gölgesinde gülüm ayları olarak geçen süreçte eşler ve eşlerin çevresi oldukça mutlu ve huzurludur. Ancak eşlerin gerek iş yaşamından gerekse çocuk gibi durumlarından dolayı birlikte nitelikli zaman geçirme süreçleri her geçen gün azalmaktadır. İlginin bulutlara erişmek için çabaladığı dönemlerden, bozuk para üstü gibi kıt hale geldiği dönemlere geçilmesi ile birlikte geçim ayları dönemi başlamaktadır. Eşlerde hakim olmaya başlayan “acaba artık beni sevmiyor mu?” şeklinde kısır döngüye dönüşen sorularla ilgi ve sevgi karmaşası ortaya çıkmaktadır. Gemiye açılan bu ilk delik, eğer önlem alın(a)mazsa ilerleyen zamanlarda geminin batmasındaki başrol oyuncusu olacaktır. 
Evlilikle edinilen yeni rolleri yerinde ve zamanında kullanamama veya yanlış kullanımı sonucunda bir zamanların efsane gemisine yeni bir delik daha açılmış olacaktır. İş yerinde her ne olursanız olun ama evinizde her şeyden önce bir eş hatta anne-baba olduğunuzu asla unutmayın. İşkolik haline gelen eşlerin ailesi için önemli olan diğer rollerini rafa kaldırması evdeki en büyük eksikliklerden biridir. Tam tersi de geçerli olmakla birlikte rol çatışması yaşanan başka bir durum ise eşlerin ebeveynlerinde görülmektedir. Evli çocuklarına tıpkı evlenmeden önce davrandıkları gibi davranma rolünü ısrarla sürdüren ebeveynler ise rol çatışmasının acı hediyesi olarak gemiye yeni delikler açmaya devam etmektedir. Çünkü ebeveynlerin gözden kaçırdığı en önemli noktalardan biri de çocuklarının artık evli ve hayatını paylaştığı bir kişinin olduğudur. Çekirdek ailedeki eşler için hiç kuşkusuz ebeveynleri önemlidir ama eşlerin önceliği kendi çekirdek yuvasıdır ve de öyle olmalıdır. Bu nedenle gerek ebeveynler, gerekse eşler rollerini etkin ve doğru kullandıkça huzursuzluk yaratan bataklıklar kurumaya başlayacaktır. 
Bir zamanlar iltifat ve övgü sözlerinden Fizan’a kadar döşenen kaldırımlar, takdir dolu bakışlarla karşılık bulur iken; bir bakarsınız ki gün gelir eşler kendilerini, birbirlerinin kusurlarını bulma yarışının içerisinde bulmuştur. Sanki o ilk yıllar hiç yaşanmamış, Fizan’a kadar ki kaldırımlı yollar birlikte gidilmemiş gibi eşlerin diline pelesenk olan kusurlar gemiye belki yeni ama oldukça da önemli bir delik daha açar. Batabileceği aklınızın ucundan bile geçmeyen bu gemideki eşlerin zihninde artık ayrılık çanları çalmaya başlayacaktır. “Bu evin hali ne?, eskiden sürprizler yapardın artık yapmaz oldun!” gibi sorgulamalar, her halinle seni seviyorum sözlerinin yerini alması ile birlikte gemideki delik ve su miktarı da iyice artmaya devam edecektir. Halbuki “ev dağınık olduğu zaman kendimi kötü hissediyorum” gibi bir ifade ile suçlayıcı sen dili yerine karşı tarafı incitmeden ben dilinin kullanılması ise birçok sorunun kürtaj olmasını sağlayarak, eşler için can simidi olacaktır. 
Günümüz evliliklerinde gemiye açılan başka bir delik ise çağın en büyük vebalarından olan ego savaşlarıdır. Eşler birbirleri üzerinde hakimiyet kurma çabaları içinde iken adeta toz buz ortamında, darmadağın olduklarının farkında bile değillerdir. Çünkü çekirdek ailesinin menfaati yerine başta kendi menfaati olmak üzere başka menfaatleri ön planda tutan eşlerin gözü maalesef hiçbir şey görmez ve kendini hiç sorgulamaz hale gelir. Varsa yoksa hep karşı tarafı sorgular “benim hatalarım yerine senin hataların” modunda adeta bencillik ötesi tutumlarla eşini yok saymaya devam eder. İlginç olan ve dikkat edilmesi gereken nokta ise bencilce tavırlar içinde bulunan eş bu durumun oldukça masum, oldukça normal bir süreçten ibaret olduğunu düşünmesidir. Başka bir ifade ile çekirdek ailesinin menfaatlerini geride bırakacak her ne ise, işte kör olan bu düşünceleri geminin su almasındaki en büyük nedenlerden biridir. Bilinçsizce ve farkında olunmayan saplantıya, bağımlılığa dönüşmüş egoist yaklaşımlara sahip eş için artık çekirdek ailesi ikinci planlarda kalmaktadır. Eş, işin özünde öyle olmadığını düşünse de maalesef ego savaşları güçlü ailelerin en büyük zaaflarından biri haline gelmektedir. 
Çekirdek aile gemilerinin denizlere açılıp, mavi gökyüzü altında okyanuslara yol alabilmesi için özgürlük ve aitlik dengesinin sağlanması gerekir. Herhangi bir tarafın ağır basması halinde ise gemi alabora olmaya başlayacaktır. Çekirdek aile gerek aile içi fertler açısından, gerekse aile dışındaki üçüncü şahıslara karşı özgür olmalı, özgür kalmalıdır. En basit haliyle iyi niyetle bile olsa dışarıdan gelen müdahaleler geminin su almasına neden olacaktır. Eşlerin en büyük hatalarından biri de eşini kırmak pahasına da olsa üçüncü şahısları kırmamak adına yaptığı davranışlardır. Her şeyden önce eşler artık evli olduğunun farkına varmalı ve eş gibi davranmalıdır. 
Ailede kararlar profesyonelce alınmalı; duygular olaylarda, durumlarda yaşanmalıdır. Tam tersi olarak duygusal hareket ederek alınan kararlar ise her ailenin batmasındaki en büyük nedenlerden biridir. Çevreyi kırmamak için yapılan davranışların özgürlük avcısı olduğunu eşler unutmamalı ve çevrede bunun farkına varmalıdır. Elbette çekirdek aile içindeki bireyler birbirine ait olmalı, eşlerin ait olduğu başta ebeveynler olmak üzere farklı çevreler de olmalıdır. Ancak özgürlük ve aitlik dengesini sağlayacak olan da yürütecek olan da yine eşlerdir. Bu noktadaki dengesizliğin maalesef ki genellikle telafisi olmamaktadır ve eşler arası “ben mi yoksa ailen mi, ben mi yoksa iş arkadaşların mı” şeklinde sonu gelmeyen karşılaştırmalar alır başını gider. Evlilik gemilerinin batmaması dileğiyle…