Bir zamanlar, geceleri duymaya alışık olduğumuz bir düdük sesi vardı. Gece bekçileri birbirleriyle haberleşirler ve bizler de emniyette olduğumuzu hissederdik. Zaman nasılda değişti. Her şey teknoloji denen bir ağa gerildi ve hepimiz bir ucundan tutup kendi tarafımıza çekiyoruz. Önce radyolar vardı, başını beklerdik. Sonra televizyonlar girdi hayatımıza, kendimizi bu ekranlara gerdik.

Bu da yetmedi, internet denilen görünmez bir yüz girdi evlerimize, olayların tam içinde bulduk kendimizi. Sıra cep telefonlarına geldi, incimizi, boncuğumuzu ortaya serdik. En yeni modellerimiz olsun dedik, yok sattı firmalar.

Tele kulak dediler, aile facialarına sebep oldu, olacak da. Tüm yeniliklerden kim kazançlı çıktı dersiniz? Tabi ki firmalar, ceplerimize bir el attılar ki, kendi aralarındaki savaşlar, ceplerimizi adeta yırtar oldu. Bizlerse o sıcak veya soğuk dizilerin esiri olarak, koltuklarımıza çakılmaya başladık. Hareketsiz, elimizdeki reklam çerezleri, şekerlemeler, kurabiyeler dizi peşindeyiz.

Tam da bu firmaların istedikleri gibi. Diziler çok tutsun ki, araya giren reklamdaki ürün iş yapsın.Uyutalım yahu, önemli olan ürün satışı, haa katkısı varmış, obez yaparmış, bilmem hangi kaktüsdeki böceğin posasından yapılırmış, hormonlu veya zararlı imiş, hiç mi hiç önemli değil. Eminim ki yakında televizyonlara da ufak bir parça takarak, hangi aile ne yiyor, nasıl kavga ediyor, kimlerle görüşüp, görüşmüyor, bu da yapılır artık, hani teknoloji ilerledi ya.

Daha geçen seneler Domuz Gribi vardı, milyarlar bu aşıya aktı. Halbuki o paralar, Türk tıp doktorlarının emrine verilse idi, eminim bir çok hastalık önlenebilirdi. Sahi ne oldu o aşılara? Gripler doğadaki aşırı kirliliklerden olmasın. Şimdi de keçi gribi diyorlar, insanın aklına çok değişik şeyler geliyor, acaba bir takım virüsler insanların üzerinde deneniyor olmasın.

Politikacılarımız ise neredeyse, saç başa girecekler. Bizlerse izliyoruz, tıpkı kuzu gibi. Her haberde acaba bugün nerden vuracaklar diyoruz, içimiz bulanıyor. Kimse kalkıp yeni bir fabrika kuruldu, 600 kişi istihdam edilecek diyemiyor.

Veya Alanya’ya 4 fakülte birden kuruldu, binlerce genç öğrenim görecek, iş alanları ve istihdamlar artacak. Alanya hak ettiği yere geldi, şehir oldu, Gazipaşa Havaalanı ful çalışıyor gibi güzellikleri duymak biz vatandaşların hakkı değil mi? Bunların hayaliyle yaşamak çok zor olmaya başladı.

Bizler dizilerle televizyon karşısında günden güne kireç bağlarken, Türkiye nereden nereye gidiyor demeye de pek zaman kalmıyor. Evet bekçileri özlerken, o dönemin komşulukları, saygı ve sevgileri, komşu ziyaretlerini de özlememek mümkün değil. Bekçi düdükleri bana hep o güzel Hacettepe Mahallesini özlemle hatırlatıyor. Ah o komşuluklar, acıyı da tatlıyı da paylaşırdık. Garibi bizi bilir elimizden geldiğince desteklerdik. Kimsenin yeşil kartı yoktu ama imece usulü ile birlik beraberlik, kardeşlik vardı. Müslüman ülkelerdeki gerginleşen ipler koptu, kendi vatandaşlarının üstüne ateş açacak kadar değişimden yüce Tanrım ülkemizi korusun.Ben yine de bekçi düdüklerini özlemeye devam edeceğim.