Evden kaçıp gidip Taşköprüspor’da beraber futbol oynadığımız çok samimi arkadaşım Haşim’in yanına gittim.
Haşim’in babasının Taşköprü’nün meydanında Hayrulun Kahvesi diye anılan bir kahvehaneleri vardı.
O gece Haşim beni evlerine götürmek istese de ben onlarda olabileceğimi babamın bileceğini düşünerek gece kahvehanede kalmamı önerince Haşim de eve gitmeyip benimle kahvehanede kaldı.
Gece masaları yan yana getirip üzerinde yattık.
Sabah kalktığımızda ikimizin de kemiklerimiz başta olmak üzere her tarafımız ağrıyordu.
Sabah kalkıp dışarısını çaktırmadan gözlüyorduk.
Bir ara babamı gördüm.
Meydanda hiç sigara içmeyen adam, ağzında sigara sinirli sinirli bir sağa bir sola  volta atıp duruyordu.
Babam meydandan ayrıldıktan sonra ben de Haşim’le vedalaştıktan sonra yola koyuldum.
Yol derken Taşköprü’den Kastamonu’ya yürüyerek gidecektim.
Cepte beş kuruş bile yoktu.
Açlıktan da ölüyordum.
Yol kenarlarında bazı dikenli bitkilerin yapraklarını yiyerek açlığımı gidermeye çalışıyordum.
Taşköprü-Kastamonu arası 45 kilometre idi.
Yolda giderken babam belki herhangi bir araçla gelir endişesiyle otomobil sesi duyar duymaz, yolun kenarındaki şarampole saklanıyordum.
Akşama doğru Kastamonu’ya bir iki kilometre kala bir traktör yanımdan geçerken, “Amca binebilir miyim” dediğimde adam, “Bin” dedi.
Tam Kastamonu’nun girişindeki Verem Hastanesi’nin önüne gelmiştik ki, kafamı çevirip binalardan tarafa baktığımda babamın bir kahvehanenin önünde sandalyede oturduğunu görünce, hemen traktörden atlayıp hastanenin karşısındaki yoldan aşağı doğru kaçmaya başlamıştım ki, babam ormancı düdüğünü öttürerek elinde tabanca bana doğru koşarken, “Sami dur, yoksa ateş edeceğim” dediğinde ateş etmesinden korktuğumdan değil, ateş ettiğinde milletin etrafımıza doluşup rezil olacağımızı düşünerek durdum. Babam bana yaklaştığında beni dövmeye başlayacağını sanıyordum. 
Tam tersini, hiç yapmadığını yaptı.
Boynuma sarılıp, “Oğlum sen deli misin okulu bırakıp nereye gidiyorsun?” diyerek beni sevmeye başladı.
Şaşırmıştım.
Sonra bir otobüse binip beraberce Taşköprü’ye döndük.
Üvey annemle Ünal’a yaptıklarımla evin camlarını kırma olayı da hiç beklemediğim bir biçimde bu şekilde kapanmış oldu.