Hiç donacak kadar üşüdüğünüzü hatırlıyor musunuz? Hani böyle el ve ayakların hiç ısınmaması gibi değil. İçinizin üşüdüğü, nefes alırken soğuğu ciğerlerinizde hissettiğiniz soğuktan bahsediyorum. Dişlerin takırdamaya bile enerjisi kalmadığı bir üşümek. Hatta üşümekten tam olarak düşünemeyeceğimiz bir durumdan bahsediyorum. Karlar altında kalmak gibi bir durum. Ama ortada hiç kar yağmadığı bir durum.
Hayal ettikçe birden ürperti geliyor mu size de? Üşüyor musunuz? Hayal etmenin nasıl güçlü bir etkisi var tahmin edemezsiniz. Hayal gücünün etkisine dair soğuk hava deposunda kalan ve kilitli kaldığını düşünüp donarak ölen kişiyi hatırlayabilirsiniz. Aklıma hep bu olay gelir. Bu kişi soğuk hava deposuna giriyor, kapı kapandığı için içeride kalıyor. Ertesi gün bulunan kişinin donarak öldüğü öğreniliyor. Ancak işin ilginç kısmı o gece soğuk hava deposunun soğutması çalışmıyormuş. Bu ne kadar doğru bir hikaye bilinmez ama bize birçok şey anlattığı yadsınamaz. 
Bu hikaye ne anlatıyor bize diye düşünürseniz, üşüme ortamının olmadığı bir ortamda insan nasıl donarak ölür sorusuna cevap bulmak gerekir. Beynimizin işleyişi, hayal gücünün fiziksel yansımaları hayret edilecek bir şey. Hayal gücümüzü çocukluk yıllarımızda bırakmış olmamız ise ne üzücü. Sanki büyümek dediğimiz şey hayal kurmanın olmadığı bir yaşam süresi ile ilgiliymiş gibi geliyor.
Şöyle düşünelim, büyüyünce hiç mi hayal kurmuyoruz sanki? İnsanların ölmediği, hak ihlalinin yaşanmadığı, doğanın yok olmadığı veya herkesin eşit bir şekilde yaşayabildiği bir dünya hayal etmiyor muyuz hiç? Özellikle seçim yaklaşırken seçim sonrası sürece ilişkin bir dünya hayalimiz var. Neler değişir ve değişecek şeylere tanık olmak gibi bir hayalimiz var. 
Üşümekten buraya nasıl geldik diye kafa karışıklığı yaşayabilirsiniz ancak şimdi tam olarak mantıklı düşünemediğimiz ve yıllarca düşünmekten, hayal kurmaktan mahrum kaldığımız zamanları düşünelim. Başka türlü bir dünyanın var olabileceğine dair inancımız kalmamıştı. Üşümekten sadece ellerimiz, ayaklarımız değil beynimiz uyuşmuş durumda. Hipnoz edilmiş gibi hareket ediyoruz. Gerçekleri görmeme veya görmek istememe gibi bir eğilimimiz var. Soğuk iyidir dinç tutar. Ancak uzun süre soğuğa alışan kişi baharları unutur, özlemez bile. Tam da bu nedenle baharlara ve güneşli günlere ihtiyacımız var. Ne dersiniz?