Yıl biterken dönüp neler yaşamışız diye baktığımızda olumsuz şeyler daha çok aklımıza geliyor.

Her yıl yeni hedefler koyuyoruz. Yapmak istediklerimizi listeliyoruz. Hayaller kuruyoruz. Daha iyi olmak istiyoruz. Hem kendimiz bireysel olarak daha iyi olmak istiyoruz hem de çevremiz daha iyi olsun istiyoruz. Ancak dönüp geçirdiğimiz yıla bakınca değişmeyen şeyler olduğunu fark ediyoruz. Şiddetin yıllardır devam ettiğini görüyoruz.

Kadına, çocuğa, hayvanlara ve doğaya yapılan şiddet her yılı bırakın her geçen gün daha çok artıyor. Yahut daha çok görmeye başladık. Üçüncü sayfa haberlerinde gördüğümüz olayları hatırlayalım. Aşk adı altında yapılan eylemleri düşünelim. Tutuklanan ama sonrasında serbest kalan, hiç tutuklanmayan, ceza almayan, davası bile görülmeyen olayların faillerini düşünelim. Sosyal medyada gündem olmasa belki de hiç haber olmayacak veya ceza almayacak olayları düşünelim.

Hala bitmeyen bir savaş var. Her ne kadar savaş görüntülerinden uzak bir gündelik hayat yaşamaya çalışsak da her gün hayatını kaybeden insanların gerçekliği değişmiyor. Şiddetin ve vahşetin belki de en kötü halini görüyoruz. Meşrulaştırılmış, sorgulanmayan bir şiddet. Belirli lobilerin göz yumduğu bir savaş. Böyle olunca da fail, mağdur veya olayın hiçbir önemi kalmıyor. Savaşan veya kazanan tarafın değişmediği, değişen tek şeyin ölüm sayıları olduğu tek yer savaşlar. Durum böyleyken iyileşme halinden veya savaş etiğini gözetmeden katliamlar yapılıyor. Tüm dünya olarak da göz yumuyoruz. 

Şiddetin kötü veya kabul edilemez olmasının en büyük özelliği sürekli meşrulaştırılmasıdır. Yani haklı bir sebep zemininde zaten böyle olması gerekiyor diye gösterilmesi. Şiddeti gerekli ve çözüm aracı olarak sunulması. Tüm izlediğimiz dizilerde, filmlerde, gündüz kuşağı programları veya güvendiğimiz haber programlarında böyle bir yaklaşım var. Sözde aile yapısını korumak isterken sürekli olarak gördüğümüz şey parçalanan aile yapısı ve kadına şiddet. 

Doğanın katledilmesi, denizlerin kirletilmesi, çevre kirliliği ve en önemlisi atmosferin her geçen gün kirlenmesi küresel ısınmanın geri dönüşü olmayan bir noktaya getirdi bizi. İzinsiz yapılan avlar nesillerin tükenmesine neden oldu. Barınaklardaki hayvanların ne halde olduğunu bilmiyorsanız yine bir şeylere göz yumuyorsunuz demektir. 

Şiddet sadece fiziksel değil psikolojik olabilir. Ancak şiddetin her türü politiktir. Cezasız kalan her şiddet politiktir ve sonrasında yenilerinin ortaya çıkmasını da meşru kılar. Yıllar değişir, şiddet devam eder veya böyle gelmiş böyle gider diye düşünüyorsak hiçbir şey değişmeyecektir. Meşrulaşan şiddetin karşısında durmadığımız sürece koşulsuz bir kabul yaşayacağımız evrede olacağız. Dolayısıyla geri dönüşün olmayacağı başka bir noktada olacağız. Her şey için geç olmadan yarın veya önümüzdeki aylarda ve yıllarda değil hemen şimdi karşısında olmalıyız şiddetin. Ne dersiniz?