Evet, ilk benden duymuş olun diyeceğim de, kim bilir kaç kişi kaç dostunuz size yeni yıl temennisinde bulundular...
Ne güzel temenniler dilekler yazıldı söylendi veya mesajla iletildi, yeni yıl temennisi adı altında... Ama bilin ki, bu yılda çok farklı olmayacak geçen yıldan...
Bunu bir umutsuzluk filan diye düşünmeyin, gerçeğe yakın durmak sözlerimin böyle oluşu...
Çünkü genel anlamda insan farkında değil, kendi değişmeyince kendi kafası kalbi değişmeyince yeni yılda da bir değişiklik olmaz...
Artık hepimiz biliyoruz ki, insan kendinden fedakârlık yapmak istemiyor... Kendi değişsin kendi versin kendi yardım etsin istemiyor...
Zengin olanlar daha çok kazanma daha çok biriktirme yarışında helal haram demeden... Şehrin tapusunu versen “bu bana fazla” demeyecekler kimileri, yürürken bile Nemrutça tavırlar sergileyen...
Bunca serveti nasıl edimdin desen, ne maharetler ne maharetler anlatacak, ama şehir ahalisi biliyor “elinde tuttuğu” servet mal mülk birilerinden gasp edilmiş...
Sorsan sen neden bu kadar servet sahibisin de, şu gördüğün adam neden bu kadar yoksul, bütün hüneri yoksulu suçlamak...
Şu çok zengin kişilerin yanında, yoksullar ve fakirler hatta işsizler evine ekmek götüremeyen babalar, çok fazla salak, çok fazla tembel... Nasıl oluyorsa, zenginlerinin servet sahiplerinin çok akıllı olduğu, yoksulların geri zekâlı olarak düşünüldüğü bir ülkenin çocuklarıyız hepimiz...
Zengin hırsızların itibar kazandığı, ama baklava çalan çocukların 11 sene hapse mahkûm olduğu... Aziz İslam “kendi yapmadığın bir şeyi başkasından talep etme” der...
Kamuda büyük israfların yapıldığı bir günde, asgari ücretle çalışan hatta işi gücü olmayan insanlardan kişilerden tasarruf edilmesi bekleniyor...
Sahi Belediye Başkanları kaç liralık arabaya binip dolaşıyorlar, halkın arasında? O halkın yarısı sefalet içinde yaşarken?
Bunları görüp dururken, yeni yıldan umutlu olmak çok vicdani bir beklenti değil, bunu demek istiyorum...
Çünkü beyaz adamlar güç sahipleri makam koltuk sevdalıları bunun için varlar... Dağları taşları ormanları çiçekleri hatta yayları küstürdük... Neden derseniz, zalimlerin insafına bıraktık onları... Ne adam gibi susmayı becerebildik, ne sesimizi çıkarmayı...
Ne sorduk “beyler ne oluyor?” diye...