Hafta başında 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlandı. Mitingler yapıldı, yürüyüşler yapıldı veya insanlar kendi sosyal medya hesaplarında bu bayramı kutladı. Peki bu bayramı, bayram olarak kutlayabilenler kimlerdi, hiç düşündünüz mü?

Memurlar, özel sektör çalışanları veya eğitimciler izinliydi. Sokakta en fazla eğitimci, akademisyen veya evrensel insan hakları çerçevesinde başka insanların haklarını gözetenler vardı. Öğrenciler vardı sokaklarda. Çocuklar vardı ama çalışmak için vardı. Emekçi insanlar yine çalışmak için vardı.

Resmî tatil diye keyif yapmak isteyen insanlara hizmet etmesi beklenen insanlar sokakta değil işyerlerindeydi. Yani sadece bazılarının keyif yapabildiği bir bayramdı. Hafta sonu ile birleşiyor diye tatil fırsatını değerlendiren insanlar için bayramdı. Ceza gelir diye fabrikalarını çalıştıramayan, okulunu veya kurumunu açamayan insanlar için bayram değildi. Tam bir iş günü kaybıydı onlar için.

Kazananın kazanmaya devam ettiği, işçinin ise sadece işçi olarak kalabildiği günlerden biriydi. İşçi işçi olmaktan şikayetçi değildi belki de ama şikâyet ettikleri çok şey vardı. Çalışma şartlarından, çalışma koşullarının iyileştirilmemesinden, çalışmalarının güvencesiz olmasından, hak odaklı olmayan sermaye sahiplerinden şikayetçiydi işçiler.

İşçiler ne zaman seslerini duyurmak istese hep bir engel ile karşılaştı. Ama ne kadar büyük bir gücü ellerinde bulundurdukları hep unutturuldu. Unutturuldu diyorum çünkü patronlar işçilerin elinden başka türlü bir çalışma hayatı ihtimalini aldı. Ankara’da Sakarya caddesinde işçilerin eylemini hatırlayın. İş bırakma gücü ile koskoca fabrikaların durmak zorunda kaldığı eylemleri hatırlayın.

Sadece tulum giyen değil, patron karşısında emir komuta çalışmak zorunda kalan tüm çalışanları hatırlayın. Çocuk yaşta çalışan, çalışmak zorunda kalan gençleri hatırlayın. Gün ışığı görmeden tüm gününü işte geçirmek zorunda kalan insanları hatırlayın. Maaş günü geldiğinde sevinmekten ziyade parasını neye nasıl yetiştireceğini düşünen insanları hatırlayın.

İnsanları hatırlayın diyorum. Çünkü onların da birer insan olduğunu unutuyoruz her seferinde. Belki de bu nedenle onlara karşı bu kadar acımasız yaklaşabiliyoruz. Belki de bu nedenle her koşula muhtaçlarmış gibi düşünüyoruz. Kızıyoruz, öfkeleniyoruz. Ancak unutuyoruz. Soma'yı unutuyoruz. Bartın’ı unutuyoruz. Depremde kaybettiğimiz insanları unutuyoruz. Artık unutturulmasından ziyade biz unutmaya başlıyoruz.

Yüzyıllar öncesinde bildiri yayınlayan, sokak konuşmaları yapan, grevler yapabilen işçiler bugün bambaşka bir hale dönüştü. Hepimiz birer işçiyiz ve bir başkasının sermeyesini arttırmasına yardımcı oluyoruz. Bizim emeğimizden geçinen ve gün geçtikçe zenginleşen patronlarımızı görmüyoruz bile. Görüyorsak da onlar bizleri tanımıyor. Kendimize, işimize ve hayatımıza karşı yabancılaşıyoruz. Belki de tulum giymiyoruz ama her gün sabah iş saati gelmeden otobüs, metro veya trenlerde yer bulabilmek için yarışıyoruz. Şimdi de İşçi Bayramı’nı kutluyoruz. Peki gerçekten kim kutlayabiliyor ve gerçekten kimin bayramı olduğunu düşünmüyoruz. Belki de artık bunları düşünmek gerekir, ne dersiniz?