Ülkemizde en önemli tabuların başında gelen ve gerektiğinde doktora gitmeye bile çekinilen ‘utandıran’ sorunlardan olan cinsel fonksiyon bozukluğu günümüzde giderek yaygınlaşıyor. Hem kadınlarda hem de erkeklerde öne çıkan cinsel fonksiyon bozuklukları arasında ilk sırayı cinsel isteksizlik alıyor.
Altında kimi zaman diyabet, kalp, tiroit ve böbrek hastalığı ve hormonal sorunlar gibi önemli etkenler yatabilirken, kimi zaman da stres, yorgunluk, yaşlanma ve psikolojik etkenler ‘utandıran’ ve doktora bile gitmeye çekinilen bu soruna neden olabiliyor.
İnsan vücut sağlığı bir bütündür. Cinselliğimiz bu bütünlüğün bir parçasıdır. Ne yazık ki yaşamımız boyunca cinsellikle ilgili kişisel, ailesel ve toplumsal birçok belirleyiciler ile karşılaşırız. Çoğunda bunlarla mücadele etmek yerine, çatışmamak için yaptırımları kabullenmeyi tercih ederiz. Dolayısıyla konu ile ilgili eğitim eksikliğimizin yanı sıra kaçışımız da söz konusudur. Oysa ki cinselliğini inkar eden bir beden eksiktir. Cinselliği talep etmek ise en doğal haktır. Bu kadar doğal olan bir sürecin daha isteğini duymanın bile sorun olabileceğini düşünmemek kendinden bir kaçıştır.
Erkekler daha fazla başvuruyor
Cinsel istek bozukluğunun ülkemizde görülme sıklığı erkeklerde 50’ye ulaşabilirken, doktora başvurularda da ağırlığı erkekler oluşturuyor. Bunun nedenlerinden birinin de ‘cinselliğin öncelikle erkeğin hakkı ve görevi olduğuna dair yanlış toplumsal inanış.
Kadınlarda yaklaşım biraz daha kabulleniş ve doğal görme düzeyindedir. Oysa ki toplumda karşılaşılma oranları istatistiklerin çok üzerinde seyretmektedir. Burada ana sorun; cinsiyet farklılıklarının ötesinde olayın bir çift problemi olmasıdır. Cinselliğin tüm alanlarında bir bütünü sadece parçalar halinde incelemek doğru değildir. Dolayısıyla bu konuda da en doğru ve uygun yaklaşım; çiftleri bir bütün olarak incelemektir. Kişiler de bunun doğallığını kabul ederek olaya yaklaşırsa daha verimli sonuçlar alınır. Cinselliği doğalın bir parçası olarak gördükçe ve gösterdikçe işler daha kolaylaşacaktır. Önce kendinden kaçmayan bir beden, sonra partnerinden kaçmayan bir kişi ve sonuçta sorunu görüp uzmanından kaçmayan bir çift kavramı gelişecektir. Bunun oluşmasını sağlamak toplumsal yapı ve bileşenlerinin amacı olmalıdır. Bu nedenle toplumun her kademesinde ve hepimize önemli görev düşmektedir.
Hayatın herhangi bir evresinde de görülebiliyor
Erkeklerdeki yaygın nedenleri;
· Hormonal: Androjen eksikliği (özellikle testosteron hormonunda düşüklük), hiperprolaktinemi (prolaktin hormonunda yükseklik), troit bozuklukları
· Psikolojik: Öfke ve kaygı, depresyon, travma sonrası stres sendromu
· İlaçlara bağlı: Özellikle başka amaçlı kullanılan bazı ilaçların yan etkisi sonucu (antidepresan tedavisi gibi)
· İlişki çatışması
· Kronik hastalıklar: Koroner kalp hastalığı, kalp yetmezliği, diyabet, felç geçirme, böbrek yetmezliği vs.
· Ereksiyon problemi
· Yaşlanma
Kadınlardaki yaygın nedenleri;
· Medikal: Hormonal bozukluklar (östrojen, prolaktin, testosteron, troit hormonları), diyabet, hipertansiyon, idrar kaçırma, artrit, nörolojik hastalıklar başta olmak üzere kronik seyirli pek çok hastalık beraberinde bu sorunu yaratabilir.
· Psikolojik: Cinsellikle ilgili kötü deneyimler, stres ve yorgunluk, odaklanamama, kaygı, depresyon, kendine güven azlığı, vücut görüntüsüne olan güvensizlik gibi pek çok neden bu soruna yol açabilir.
· İlişki ile ilgili problemler: Partnerin cinsel problemleri, ilişkide yetersizlik, partnerle cinsellik konusunda iletişim kuramama.
· Bazı ilaçlar; Bazı hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaç grupları da kadını bu yönde olumsuz etkileyebilir.
· Kültürel: Kadının içinde yaşadığı toplum ve kültürü, cinselliği algılayışı, cinsellikte kadına yüklediği roller, kısıtlamalar etkili olabilir.