Okulumuzun İstanbul’da Zincirlikuyu Mezarlığının yanında olduğunu daha önce yazmıştım. 
Okul eski bir paşaya ait malikaneydi.
Çok büyük çok güzel ağaçlarla donatılmış bir bahçesi vardı.
Sonradan bu bahçeye bir de futbol sahası yapılmış.
Biz de sık, sık atölye derslerinden kırarak çamların arkasındaki sahada maç yapardık.
Gene böyle bir gün, maça kendimizi kaptırdığımız bir sırada “Hoca Geliyor kaçın” denildiğini duyunca ben de sahanın ortasında şaşkın ve telaş içinde bir sağa bir sola koşmaya çalıştımsa da bir türlü hocaya yakalanmakta kurtulamadım.
Hoca ağaçlar arasından bana işaret edip yanına çağırdı.
Yavaş, yavaş hocanın yanına gittiğimde.
Ziya bey gülerek.
Dersten kaçmasını biliyorsun ama bana yakalanmamayı bir türlü beceremiyorsun. Dedi.
Yakalandığına göre şimdi şu saklanan uyanıkları da bir, bir bana getireceksin. Diyerek çam ağaçlarının arkasına saklananları gösterdi.
Ben de.
Hocam tek, tek onları toplayamam ama siz şu duvarın arkasına gider saklanırsanız tek, tek hepsini size
 gönderebilirim dedim. 
Başta dedim ya.
İstanbul Yapı Sanat Enstitüsü Zincirlikuyu Mezarlığının yanında.
Biz çoğu zaman okuldan kırarken mezarlığın duvarından atlayıp kaçardık.
Duvar biraz yüksek olduğu için duvarın bir yerinde taşlardan yapılmış yükseltiye çıkıp oradan mezarlığa geçerdik. 
 Ben Ziya beye o yükseltinin olduğu yeri gösterip, arka taraftan dolaşıp o yükseltinin arkasında beklemesini söyledim.
Hoca güldü ve benim önerime uyarak yanımdan ayrıldı.
Hocanın  söylediğim noktaya ulaşması için belli bir süre bekledikten sonra.
Birden yüksek sesle “Hoca gitti kaçın.” Diye bağırdım.
Herkes ağaçların arkasından çıkıp duvara yönelip oradan mezarlığa geçmeye başladılar.
Herkesin gittiğine kanaat getirdikten sonra ben de duvarın üstüne çıkıp aşağı baktığımda, Ziya beyin önünde tek sıra olmuş arkadaşlarımı görünce beni bir gülmek aldı.
Ziya beye dönüp.
Hocam ben de iniyim mi? Dediğimde.
Ziya bey. 
Gerek yok sen inme.
Sayende kaçakların hepsini yakaladım teşekkürler. Deyice arkadaşlar bana ters, ters bakarak diş bilemeye başlayınca. 
Ziya bey hemen.
Sakın ha.
Sami’nin kılına dokunursanız neler yapabileceğimi bir düşünün. Dediğinde ben bıyık altından kıs, kıs gülerek arkadaşlarımı gıcık etmeye devam ettim.